Bir İzmirli olarak bilmem kaç kıştır kar yağışını değişik şehirlerde görsem de her gördüğümde içimde aynı heyecan, aynı telaş ve aynı ‘ufuuu bugün de evde yatıyorum’ hissi

Lise sona kadar kar olayını sadece televizyonda gören, doluyu kar zanneden biri olarak üniversiteye valizimde ince tarz montlarla gittim. Ankara’dayız, kar kış kıyamet, nasıl soğuk anlatamam. Öğrenci evi diye bir hadisemiz var ama şehrin bilmem kaç kilometre dışında o da. Her şeyden mahrum gibiyiz, akşam millet normal akşam yemeği yemeye gidiyor, biz son otobüsü bekliyoruz. Son otobüs denilen bu kadar korkutucu bir şey akşam 10’da olur mu? O otobüsü bir kaçırsan, bir asgari ücreti taksiye verip eve gitmek zorunda kalacaksın.

Haberin Devamı

İlk tanışma
Günlerden bir gün yine böyle kar yağdı işte, o son otobüsü ben kaçırdım. Ayaklarımda çizmeler var ama içi gölet. Parmaklarımı hissetmiyorum. Eldiven, atkı nedir bilmeyen biriyim, bir de bildiğin durakta donuyorum. Eve gidiş yolum kapandı, “Lanet olsun bir taksi geçse de binsem” diye bekliyorum ama bir tane taksi görünmüyor. Benim gibi ortada kalan biri falan olsa bari birbirimizden destek alırız diyorum o da yok.
O durakta yalnız başıma kaldım. Önce ayaklarım işlevini yitirdi sonra ellerim, sonra gövdem, beynim zaten hiç çalışmamıştı. Bilincim yavaş yavaş kayboluyordu sanki soğuktan, orada ölüyordum. Ertesi gün haberlerde “Soğukta donarak feci şekilde can verdi” diye çıkacaktım ve yüzümde gram makyaj yoktu. Zaten mosmor olduğum için sorun da yoktu. Nefes alamadığımı hissediyordum ama bundan mutluydum ölüyordum mezar sıcaktı, toprak battaniye gibiydi. Derken bizim sınıftan 3-5 kendilerini zerre sevmediğim tipi gördüm, uzaktan böyle gelen. Hemen arkalarına yapıştım ve yaşamaya devam ettim. Bu karla ilk tanışmam olmuştu.

Vah başıma gelenler
Ve bu hafta yağan karla hatıralarıma bir tane daha ekledim. Sabah her yer kar tutmuş, bir güzel böyle evdeki kızlarla dışarıya çıkıp kar topu oynayalım dedik. Oynaşmalar, kafa gözü kara bulamalar, seksi kardan kadın yapmaya çalışıp fok yaptıktan sonra herkes kendi işine doğru yol aldı. Ben de eve gitmek için kapıya kadar geldim. Ve bingo!
Anahtar arkadaşımın çantasının içinde... Kapının önündeyim, telefonum evde, altımda eşofmanım üstümde kat kat bir sürü giydiğim garip kazak ve en önemlisi cebimde beş kuruş para yok. Bakkala indim, kızlardan birine telefon ettim anahtarı getirsin diye. Tabii ki “Hayır, kalk sen gel” dedi. Ve ben çilingir aramak yerine bakkaldan borç alıp kızın işyerine gidip anahtarı aldım. Eve geri dönüyordum ki, bizim evin orada gereksiz bir yokuş var, eve inen tek yer orası. Araçlara kapanmış, taksici beni indirdi orada. İki adım yol diye ses çıkartmadan, inmeye çalışıyordum, en son hatırladığım şey gökyüzü. Öyle bir düşmüşüm ki kalça kemiğim çatlamış. O kadar yağın, etin olduğu bir alanı geçip kemiğin çatlamasının imkanı bile yoktu oysa ki... Hastaneye kadar acıdan olayın ne olduğunu anlayamadım, hatta hastaneye beni kim götürdü onu bile bilmiyorum. Tek bildiğim film çekilirken kıyameti koparttığım.

Haberin Devamı

Bu acı değil işkence
Kar, kış, kıyamet güzel şeyler ama siz benim gibi yapmayın, aman buza falan dikkat edin, yoksa iki seksen evde yatıp, “Biri bana çorba yapsın” diye ağlayabilirsiniz. Kar demek hâlâ benim için evde yatmak demek ama bahsettiğim yatış bu değildi.
Ayağa bile kalkamıyorum, acı çekiyorum, acı bile değil bu işkence. Evdeki odamı, en ücra köşeden seçtiğim için kendimden nefret ediyorum. Bir bardak su içmem lazım ve kızlar beni duymuyor ya da duymazlıktan geliyor. Bu sefer kurumaktan öleceğim sanırım.

Haberin Devamı

KAR ANILARI

Yazının Norma’sı:
Sağ elime oje sürerken verdiğim özen ve emeği derslerime verseydim doktor olmuştum. İşime verseydim müdürdüm, ilişkimdeyse kesin hamileydim.