Günlerdir anamı babamı kesmişler, kardeşimden sucuk yapıp yemişler, beni de dolaba kapatıp bu işkenceleri seyrettirmişler gibi bir acı vardı üzerimde. Yerli yersiz kafamın içinde belli kelimeler dolanıyor, GURBET, ACI, GARİBAN, EZİLMİŞ, TERKEDİLMİŞ, YAPAYALNIZ...
Kendimi tonlarca yükün altında ezilmiş unufak olmuş gibi hissediyorum. Biri benden bir şey istediği zaman “Yapma ağabey, vurma ağabey” diye ağladı ağlayacak durumdayım. Pencereden dışarıya dalıp dalıp “Ooffffff” çekiyorum. Gece yatarken cenin pozisyonunu alıyorum “Allahım neden ben böyle yapayalnızım, neden bana bunu yapıyorsun, neden beni sevmiyorsun, neden haa nedeennnnn?” diye hüngür hüngür ağlıyorum.
Sevgilimle telefonda konuşuyoruz, adam diyor ki “10 dakika geç kalabilirim.” Normalde “Tamam” deyip, kapatmam gerekir ya da çok sinirliysem, “Zamanında gel bir gün de beaa” diye carlamam gerek. Ama ben kısık bir sesle, gözlerim dolu dolu “Hep böyle oluyor işte, hep geç kalınıyorum, herkesin geç kaldığı biriyim, ben kimim ki zaten? Neyim ben? Sen de geç kal napalım” deyip iç çekiyorum. Adam sonunda patlayınca kendime geldim, “PuCCa affedersin ama mal mısın? Günlerdir böyle saçma saçma şeyler söylüyorsun iyi misin sen?” deyince, “Bu üzerindeki acı nedir kızım senin?” dedim ve olayın kaynağını bularak çözdüm...
Damardan arabesk
Sırf 10 dakika fazla uyumak için işe yakın yerde eve çıkmıştım. Çıkarken de kendimce, “Her sabah elime alırım kahvemi, yürüye yürüye adeta bir Hollywood starıymışcasına giderim işime” demiştim. Tabii öyle bir şey olmadı, ben o yolu bir kez bile yürümedim, abicim bir yokuş var affedersin ama her oradan çıkışımda çiğköfteci gibi ter atıyorum, nefes nefese kalıp böğürüyorum kalan yol boyunca. O yüzden sabahları biniyorum taksiye, her binişimde aynı terane, o taksimetreye nasıl bakıyorum rakamlar her atışında benim kalbim de atıyor. Bir rakamları izliyorum, bir de etrafa bakıyorum psikopat gibi, beni dolandırıp 3 TL’mi fazladan almasın diye. İşte ben o taksimetreye bakarken takside çalan müzik kafamın içerisine işliyor. Sağ olsun amcalar da genellikle sabahın kör vaktinde en ağır arabesk şarkılar çalıyor. Uyanır uyanmaz duyduğum ilk ses, Cengiz Kurtoğlu, Ferdi Tayfur, Hakan Taşıyan olunca benim beynimde bu müzikler bütün gün çalıyor.
“Çıldırırım kahrederim, hayatımı mahvederim, bu şehirde durmaz giderim, gelin olduğun gece.”
“Sevda bitti oldu yalan, canım dedim oldu yılan, ondan ağlamam ondan.”
“Tahammül edemem bu ayrılığa, ne olur sevgilim vur da öyle git” (Gerçi burada ki ‘vur’ baskısını nedense ayıp olarak algılıyorum ama olsun... )
Ya Serdar Ortaç olsaydı
Her sabah güne böyle parçalarla başlayınca tabii bütün gün; çocuğumu alışveriş merkezinde kaybetmişim, kafayı yemişim beni akıl hastanesine yatırmışlar. Kocam üstteki zencilerle kaçmış, kaybettiğim çocuk dilendirilirken yakalanmış, bir de Müge Anlı’ya çıkmış sonra canlı telefon bağlantısıyla beni aramışlar, “Çocuğunu satan ana” diye vesikalık fotomu koymuşlar ama benim bir günahım yok gibi hissederim. O yüzden artık taksiye binmeyeceğim. Yok yere acı çekmek çok zormuş, bir derdim olsa tamam da durup durup depresyon moduna ayarlıyorum kendimi. Gerçi yine de şükrediyorum ya, Serdar Ortaç falan çalsaydı? Sonrasında tüm gün dengesiz dengesiz davran. Böyle ağlarken gül, üşürken denize girmek iste, bir anda gerdan kır falan ayy yok bilinçaltımın süngerliğini sıkayım ben.
Yazının Norma’sı:
Taksiciye bir türlü “Sağdan gidelim, o yol kısa” diyemiyorum. Dönüp “Madem fakirsin, ne işin var burada, in aşağıya ezik” diyecek gibi geliyor.