Bütün kendimle barışıklığımla ay parçası olan bedenime bir karış bikinelerimi sokuşturdum valize. Ardından uçağa yetişmek için depar üzerine depar attım. Var ya şu filmlerdeki, yok efendim son dakika uçağa yetişen tipler, sevgilisini öpmek için koşturanlar falan külliyen yalan. 50 saat soyun, dökün, takılarını çıkar, laptopları kenara koy. Sonra bir daha giyin, çantaya yerleştir, hop tam yol alırken bir daha soyun falan filan. Sırf o aşama için takı takmıyorum, laptopu valizin en dibine yerleştiriyorum bir gün kırılacak gariban, orada olacak o gün her şey. Neyse zar zor yetiştim uçağa, oturdum iki tane teyzenin ortasına. Bu koltukları da neden üçlü yaparlar hiç anlamıyorum, ortada oturan eziğin suçu ne? Nefes alamıyorsun, darlanıyorsun, zaten ön taraf üzerine üzerine geliyor bir de yanlardan baskı, aaa yazarken bunaldım.
Sağ salim vardım gideceğim yere. Kafamda sadece bir hafta boyunca cıvır delikanlılarla kurlaşmalar, su damlacıklarıyla süslenmiş göğüs kasları, kokteyller, Eda Taşpınar gibi gündüz feneri olup dönmek vardı. İlk gün yağmur yağdı, ikinci gün hava griydi, üçüncü gün gene yağmur ve tatilim böyle devam etti. Havuza ayağımı sokamadım bile, ya hadi denizi kumu boş ver, yanıma incecik şeyler almışım akşam üşümekten dışarı bile çıkamadım.
Bari dinlenmeli tatil olsun dedim, kafa rahatlatmak için insanlar uzaklara gidiyor ya, kimseyle konuşmadan, kendi kendilerine kalıp daha olgunlaşıyorlar. Hah işte ben de öyle yapayım dedim.
Zaman çabuk geçsin diye
Yatakta bir müddet tavanı izledim saate baktım 15 dakika geçmiş. Bari odada dolanayım dedim, valizdeki bütün kıyafetlerimi tek tek çıkartıp denedim. Evdeyken patır kütür geçen dakikalar şimdi hiç oralı olmuyor valla. Tuvalete gittim, fayansın üzerindeki desenleri birilerine benzetmeye çalıştım. Sağ taraftaki eski sevgilime benziyordu, bir süre klozetin üzerinde ağladım.
Aaa ağlayınca daha çabuk geçiyor zaman diye düşünüp oturdum, bütün kötü anılarımı düşündüm. İlk doğduğum günden itibaren, en son iki saat daha geçmişti ama ben acıdan artık bitik haldeydim. Kendi kendime acı çektirtme konusunda üzerime adam tanımıyorum, içimde bir yerlerde unuttuğum 80 model bir Ferdi Tayfur var, bu gibi zamanlarda ortaya çıkıp uzun hava eşliğinde bana destek oluyor. En son kendi kendime bir hikaye uydurmuş ona inanıyordum ki kendine gel bi kızım, diye silkelendim...
Hayal faslı
“Alışveriş merkezindeki masaj koltuklarına oturup kardeşimin tuvaletten çıkmasını beklerken, adamın biri gelip koltuğu söküp beni kaçırmış. Adam koltuğu sökerken ses çıkartmamışım çünkü para attım ya, masajım bitsin sonra bağırırım diye düşünmüşüm. Hayalimde bile hem salağım hem param değerli yani. Kolumu bacağımı kırıp beni dilendirmeye başlamış sonra. Yeni trend büyükleri kaçırmakmış masuscuktan. Tam o sırada bir adam yardım edeyim diye kurtarmış beni, almış yanına. Adam da adi pisliğin teki, gitmiş beni Adana pavyonlarına satmış, tam işte o anda babamların aklına Müge Anlı’ya çıkmak gelmiş. İki hafta programda oturup, vesikalık fotomu sergilemişler. Ben de bu sırada pavyondayım hâlâ tabii. Sonra bizim çiçekçi abla Müge Anlı fan club başkanı çıkmış, sabah izlerken fotoğrafımı görüp hemen aramış programı. “Bu kızı tanıyorum bizim burada” demiş. Ve yayın tatile girmiş, meğersem sezon sonu bölümüymüş. ‘Beni kurtaramadılar, eylüle kadar beklemek zorunda kaldım’ gibi dünyanın en abuk hayaliyle acı çekiyordum yani.
Baktım ki yapacak bir şey yok, oturdum bütün izlemediğim dizileri sezon sezon izledim. Bir tatilim de böylelikle bitti, aferin bana şimdi bütün yaz evde oturacağım, üstelik izlenecek dizi de yok.