Yaz bitti hâlâ utanmadan evlenen insanlar var, hatta evlenmekle kalmayıp o lanet olası düğünlerine beni davet edip çileden bile çıkarıyorlar
Yine bir hafta sonumu sırf “Hınımın hınısı evleniyor, aman ayıp olmasın” diye gittiğim düğünlerden birinde geçirdim. Dolabımda o kadar çok abiye kıyafet oldu ki yarın öbür gün şarkıcı olsam, halk konseri verirken giyecek sıkıntısı hiç çekmem. Düğünde, benim gibi oraya zorla getirilmiş hatunlardan biriyle salonun en köşesine geçip, milletin dedikodusunu yapıp kendi çapımızda eğleniyorduk ki, eski arkadaşlardan kod adı ‘fosgüven’ olan kişinin bize doğru yanaştığını fark ettik. Yanımdakine, “Kaç kaç kaç, masa altına gir hatta” dedim ama artık iş işten geçmişti. Kız bizi aşağılar bakışlarıyla karşımızdaydı.
En son 1997 yılında gördüğüm bordo ruju, kapkara tenine yakıştırdığı kızıl saçları, pırlanta küpeleriyle tepemizde dikilip kendisinin ne kadar güzel olduğunu anlatmaya başladı. Ve ben sadece onu dinleyerek onay verdim. Çünkü ben böyle bir insanım, karşımdaki kendisiyle ilgili anlattıklarına inanıyorsa ben onu daha çok gaza getirebiliyorum. Önceki hayatımda büyük ihtimalle Hitler’in manitası Eva’ydım. Dünyanın en iyi gaza getiren, söylenen her şeye inanmış gibi yapıp ona daha fazlasını veren biriyim.
Zekasını çekemedim
Bir insan zaten düğünde karşılaştığı birine “Ya ben o kadar güzel bir kızım ki, iş hayatında bu yüzden zorlanıyorum. Manken olsam bu kadar zorlanmazdım, o kadar çok teklif geliyor ki hepsine hayır diyorum. Zekamdan korkan insanlar var, kadının hem güzel hem zeki olmasını çekemiyorlar. Ya güzel olacaksın ya zeki ama ben ikisiyim hayat çok zor bana” diyorsa gerçekten aklından bir parça zoru vardır bana göre. Oturup, “Hayırrrr 1.60’lık boyunla manken olamazsın, güzelliğe gelince, Tina Turner’a tır çarpsa sana benzer” mi diyeyim? Tabii ki ben de ne dese onaylıyorum ama onaylarken de sıkıntıdan patlıyorum.
Düğün lan orası, gelinin geçmişiyle ilgili dedikodu yap, “Dayısı çok içmiş” , “Ayy buraya kaç para verdiler?”, “Damat tipsiz” de, ne bileyim takılan altınları falan say, akla mantığa yatar işler yap. Gelip orada biz niye burdayız diye düşünen iki kızı, “İnsanlar benim zekamdan korkuyor” diye darlama yani. Zekamdan korkuyor da ne? Erkek karşındaki, sadece gördüğü şeyi algılamak için tasarlanmış bir şey yani.
Sanki bilimadamı!
Bir de beraber havuz problemimi çözüyorsunuz bilemeyince sen onu dövüyor musun, neden korksun senin zekandan? Hayır sanki boş vakitlerinde atom bombası falan yapıyor oturma odasında, öyle bir kendinden emin ki korkutucu bir zekası olduğundan. Adamlar senin zekandan değil, insanların yanına gelip 93 dakika boyunca hiç nefes almadan kendini övmenden korkuyorlardır, hatta korkmakla kalmayıp seni öldürmek istiyorlardır, 99’uncu dakikayı bekliyorum boynunu kırt diye kırıp, dünya için iyi bir hamle yapmayı.
Kız her konuşmasında elimdeki kadehi daha hızlı içmeye başladım, en son bize ‘nasıl güzel bir kız oluruz’la ilgili akıl veriyordu, sonra başka yere dalıp gitmişim ki, bi anda bir soruyla irkildim. “En çok sana üzülüyorum be Pucca, yani ben kendimi işe güce verdim, erkekler benim için ikinci planda. Evlilik desen düşünmüyorum bile. Ama sen ahh ahh. Ben sana workshop vereyim bu konuda, bir hafta içinde erkekler tek taşlarıyla peşinden koşacaklar.”
Pucca kaçar
Baktım, baktım, uzun uzun suratını cırmaladığımı hayal ettim. O saçlarını bileklerime dolayıp, arkada bizi dinleyen teyzelerin üzerine kızı fırlatmayı düşündüm. Derin nefes aldım, o her zamanki yapmacık gülümsememi takınarak, “Tatlım erkekler benim zekalarımdan korkuyor. Zekalarım o kadar fazla geliyor ki adamlar ‘evlenemeyiz’ diyorlar. Zaten bir Adriana bir ben ama benim burun deliklerim ondan daha güzel. Daha fazla devam edemeyeceğim çok içtim kusmaya gidiyorum. Allah zekalarıma zeval vermesin” diyip kızı öptüm ve gittim. Saatlerce bana ilişki uzmanlığı yapmasını da çekemezdim valla kusura bakmasın. Bu da can yani...