İlkokuldan beri sürekli günlük yazan biriydim, sonra o günlükleri kardeşim okur, beni tehdit eder ve bütün harçlığımı alırdı. Üniversitedeyse bu kez de ev arkadaşım kirayı ödemem için günlüğü çalıp beni tehdit etti
Hah işte hal böyle iken, üniversite bitti, ben birine aşık oldum, evlenme hayalleri kurdum, işe başladım falan fişmekan, hoppaa adam beni terk etti. Ben bir depresyona girdim, öyle böyle değil.
İnternet sitesi açayım da o adamı rezil edeyim, beni nasıl terk edermiş diye gaza geldim. Yanlışlıkla blog açtım, sonra “Bu işin davası var, gelip topuklarıma sıkması var, kadın cinayetleri var zaten bir kişi bile gelip bakmadı” diyerek orada günlüğümü yazmaya başladım. Bir ‘blog dünyası’ varlığından haberim bile yoktu, hatta yorum geldiğini bile aylar sonra fark etmiştim. Sonra blogları gezmeye başladım, herkes çok mutlu, herkes çok zengin, herkesin sevgilisi bir numara, herkes çok dürüst ve herkesin ailesi hayat bilgisi kitaplarından fırlamış gibi mükemmel. Lan dedim, bi tek ben miyim şuursuz, çirkin, şişko, aldatılan, terk edilen, yalancı, işine geldiği zaman sinsi, işine geldiği zaman saf olan. Biraz moralim bozuldu açıkçası ama hiç istifimi bozmadan hayatımda olan biten ne varsa yazdım durdum.
Ben kim kitap kim?
Derken bir gün kitap teklifi geldi, ağırlık merkezim yemedi, “Ben kim kitap kim?” dedim. Sonra bloggerlarla proje yapalım diye gelince, o zaman “Tamam” dedim, yalnız olmayacaktım çünkü. Ama adama da dedim, “Bak bu kitap satmaz, bir kişi bile almaz. Rezil oluruz.” Dinlemedi.
Ben de nasıl olsa satmayacak bari rezil olmayayım diye bir kişiye bile söylemedim. Kitap çıktı, ilk gün birinci baskı tükendi ve ben hâlâ bir hata olmuş olabileceğini düşündüm. Önümde iki yol vardı, ya kendimi gösterecektim ya da blogger kimliğimle devam edecektim. Kitap çıkarken bu konuyu hiç konuşmamıştık. Çünkü ben aslında gizli falan değildim, sadece internette yazan biri olarak, kimlik numarası koymayı saçmalık buluyordum. İnternete neticede daha yeni yeni insanlar ismiyle girmeye başladı. Bizim zamanımızda herkes, deli_yurek84, blairwitch, dark_and_white falandı.
Babam ne dese beğenirsin
Bir işim vardı ve belki o kitap yüzünden bir daha iş bulamayacaktım. Babam hastaydı ve onu üzecekti belki bu durum ve ben buna hiç hazır değildim. Kendimi gizleyeyim aman gibi bir derdim yokken bir anda böyle bir sorumluluk bindi omzuma. Sonra hayatım ikiye bölündü, PuCCa’yı bilenler ve bilmeyenler olarak. Bilmeyenlerden yavaş yavaş uzaklaştım, konuşacak hiçbir şeyim yoktu çünkü onlarla. Bu gizlilik mevzusu biraz da canımı sıkıyordu çünkü aslında gizli falan değildim. İş reklam olsuna döndü. Bu da bana şahsiyetsizce gelmeye başladı. Sevgilim ortada, kardeşim ortada, ev arkadaşım hatta kedim bile ortada ben soytarı gibi saklanıyorum. Ki öyle bir amacım yok olmasına rağmen. Yazdığım şeyler zaten başkalarının hayatları değildi ki, benle olan ilişkileriydi ve hepsi bilmesine rağmen gene rahat yazıyordum. Babamın fark ettiğini de biliyordum, sadece bekliyordum “Ben sana iyi bir baba olamadım, koruyamadım mı seni? Mutlu musun? Değer mi bunca şeye? Eşşek kadar karısın” desin, suratıma tükürsün bitsin geçsin diye. Ama o bi türlü gelmedi. Onun yerine, arayıp, “Ben Selen’in babası olmaktan gurur duyuyorum, sen de kendinle gurur duymalısın. Sadece omzundaki dövme için bana geçici demiştin, o yalanın hesabını vereceksin” dedi.
Yani demem o ki uzadıkça uzuyor mevzu, 20 Kasım’da saat 14.00’te Tüyap Kitap Fuarı Okuyanus standında imza için bekliyor olacağım. Gelen olursa hediyesini aman ne diyorum ben, Pucca Günlük’leri de getirsin hopp imzalayayım.