Dört kız, iki köpek bindik arabaya Bozcaada’ya gittik geçen hafta... Güzel güzel eğlendik, dinlendik derken odada ergenlik yıllarımız aklımıza geldi, “Hadi doğruluk mu, cesaret mi oynayalım” dedik

Cesarette en fazla otel odalarının kapılarını çalıp kaçacağımız için oyuna doğrulukla başladık. Önce klasik sorular soruldu, yok işte “İlk kimle öpüştün?”, “Hiç aldattın mı?”, “Herkesten sakladığın sırrın nedir?” falan filan diye soruldu. Sonra sorulacak soru kalmadı, “Hadi, kötü yönlerimizi, daha doğrusu birbirimizin sevmediği yönlerimizi söyleyelim” dedik. Bu cümleden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı...

Masum eleştiriler yaptım
Önce ben söylemeye başladım, en düz eleştirileri yaparak. İşte, “Yok o etek, seni çok şişman gösteriyor, aslında sen çok zayıfsın ama inatla onu giyiyorsun”, “Çok takıntılısın”, “Çok saf birisin, herkesi kendin gibi sanıyorsun” gibi dünyanın en masum şeylerini söyledim. Ardından sıra onlara geldi, ben de nasıl olsa ezbere cümleler kuracaklar diye yapmacık gülümsememle beklemeye başladım. Bunlar bir başladı, senelerdir içlerinde ne varsa döktüler de döktüler. Hatta öyle ki en son “Kendimi mi öldüreyim?” diye kaçıp gidecektim.

İşte eleştiriler
“Puccacım, farkında değilsin ama sürekli kendinden bahsediyorsun, yani bize selam verdikten sonra ‘Nasılsın?’ diye bile sormuyorsun. Sen sevgilinden ayrılınca bizim de ayrılmış gibi olmamızı istiyorsun. Çok bencilsin, çok kendinle alakalısın başka hiçbir şey umurunda olmuyor. Sevgini hiç belli etmiyorsun. Teşekkür etme özürlüsün, çok savurgansın, ‘Hayır’ demeyi asla bilmiyorsun. Telefonlarına asla bakmıyorsun ve bu korkunç bir şey. Başımıza çok önemli bir şey gelmiş olabilir, seni defalarca arıyoruz yine de ‘Acaba bu kızlara ne oldu? demiyorsun. Çok çabuk pes ediyorsun. Rejim yaparken çok sinirli oluyorsun ve biz yanında yemekten bahsetmeye korkuyoruz.”

Bu cümlelerden sonra ağzım beş karış açık kaldım öyle, ben oturmuşum kızlar kırılmasın diye ezber ezber cümleler kurmuşum, onlar oturmuş günlerce benimle alakalı sorunlarını utanmasalar not edecekmiş. Suratımdan bozulduğum çok belli, her söylediklerine bir cevap vermek istiyorum. “Ben böyle bir insan değilim, asıl siz böylesiniz” diye dalmak istiyorum, bir taraftan da “Lan ben ne biçim bir insanmışım?” diyorum.

Sıra bende
1-2 dakika sessiz kaldım, etrafa öyle boş boş baktım sonra dayanamadım, tutamadım dilimi başladım saydırmaya: “Pintinin tekisin, para muhabbeti olduğu an ortadan kayboluyorsun. Hatta hesap öderken saatlerce çantandan para çıkarıyormuş gibi yapıyorsun ama inan bana biz bunu yutmuyoruz. Senin de bazen öyle çok gereksiz muhabbetlerin var ki, beynimin patladığını hissediyorum. Erkek gibi klozetin kapağını hep açık unutuyorsun, tutarken midem bulanıyor. Erkek arkadaşına resmen bağımlısın, hatta bağımlı değil onun sol kolu falansın, o nereye sen oraya. Senin atarın kime mesela, ortada bir şey yokken bile sürekli sinir harbi halindesin. Evet kilo aldın, bunu mu duymak istiyorsun haa? Hayvanlar gibi kilo aldın, popon 2+1 eve çıktı o derece.

Bu yazdıklarım en en en iyileri, öyle bir kinlendim öyle bir sinirle saydırmaya başladım ki, en son kızlardan biri kendini tuvalete kapattı ağladı. Hiçbirimiz eleştiriye açık değilmişiz gecenin sonunda onu anladık, bir de arkadaşlığımız acaba başladığımız yerde mi şu an onu sorguluyoruz. Bir de bir şey söylemek istiyorum, telefonlarıma bakmıyorum diye bir şey yok çok önemli bir şey olursa bir daha bir daha ararlar nasıl olsa neden ilk aradıklarında açayım yani, ne gereksiz.

Haberin Devamı

Yazının Norma’sı: “Allahım sen bana sevgilimin telefonunu rahat rahat kurcalayabileceğim üç saat süre ver, adam anlamasın...” Bir genç kız duası...