Sevgilimden ayrılmayı beceremeyen bir insanım ben. Ayrılamama özürlüyüm, adamı istemesem, sevmesem bile kan kusturup, onun benden ayrılmasını sağlıyorum. Aynı şey ev arkadaşımdan ayrılırken de başıma geldi


Ayrılamama özürüm ev arkadaşlarım ve iş hayatımda da aynı şekilde devam ediyor. Yanımdaki insana “Ben gidiyorum” diyemiyorum. Şimdi bir ev arkadaşım var benim; kadın, süphanallah ibretlik bir paylaşım! Zamanında internette ‘Ev arkadaşı arıyorum’ ilanlarından bulmuştum ben bu kadını. Kira ucuz, ev eşyalı, merkezi bir yerde, bir de üzerine “Sadece haftada bir gün evde kalıyorum” deyince, valizimi aldığım gibi gittim. Hatun biraz garip geldi başta, bıyıkları var ve türkü kafe çalışanı gibi. Yaşını “39” dedi, “Ablan sayılırım” dedi, “Bana güven” dedi. Böyle de yazınca, hikâyenin devamı

AYRILAMAMA SENDROMU
pavyona düşüp, bir işadamının beni kurtarmasını beklediğim gibi anlaşılacak. Ama öyle olmadı, kadının yaşı her geçen gün indikçe indi, en son “25 yaşındayım” dedi. Hatunun koca bir şirketi varmış meğersem. Ama nasıl cimri, nasıl anlatamam. Ya evde bana uzattığı çikolatanın bile parasını kiraya yazıyor. Sürekli temizlik yapıyor ve devamlı konuşuyor: “Şurayı şunu yapalım, bunu yapalım, temizlikçi çağıralım, buzdolabını yenileyelim ama parayı sen ver.”

Haberin Devamı

Ne demişti, ne çıktı?
Bir de başta haftada bir gün kalıyorum evde demişti, haftada bir gün kadın yok evde. Sevgilisi var bir tane sürekli evde vur tamburun tellerine. Duvarlar çok ince bizim, hangi pozisyonlara girdiklerini bile duyabiliyorum. Bütün fantezilerini biliyorum yani. Ama önemli olan bu değil önemli olan benim evin bütün faturalarını ödüyor olmam. Bana “Evde hiç kalmıyorum” deyince “Öderim” dedim, faturayı ne olacak, kadıncağız tüketmediği suyu mu ödeyecek diye. Ama sağ olsun benden fazla o evde yaşadı. Sevgilim varken (böhüüü aylar aylar önce yani) evin yüzünü bile görmüyordum. Şimdi de öyle neredeyse görmüyorum ama bunların halvetten sonra aldıkları abdestlerin su parasını ben ödüyorum.

Haberin Devamı

Kıvrandım da kıvrandım
Huzurlu değilim kadın geldiği zaman eve, böyle nefes alamıyorum sanki. Odama gidiyorum, yanıma geliyor iki saat konuşuyor, sürekli bir şeyler istiyor benden. Bir de öyle bir kadın ki daha geçen gün televizyonda Zeki Müren’le ilgili bir belgesel vardı, ona bakıyordum. Bu kafasını uzattı “Aaa Zeki Müren mi ölmüş, ne severdim yazık olmuş” dedi. Bir an mallaştım öyle, kaldım yarım saat ekrana bakarak.
Kardeşim de yanıma gelmişken bu evden çıkma zamanım geldi dedim. Ama şimdi bu kadından ayrılacağımı söylemem lazım. Resmen sevgilimden ayrılacakmışım gibi bunalıma girdim. Yüz yüze geliyoruz, güzel anlarımız geliyor aklıma, beraber banyoyu temizlerken gülüşmelerimiz, bulaşıkları yıkaması için beklediğim günler, o evde yok diye çıplak dolanırken odadan çıkması, sevişmesin diye yöneticiye sinsi bir pislik gibi şikayet ettiğim zamanlar. Bir türlü söyleyemiyorum ayrılacağımı evden. Tam konuya girecek oluyorum, “Perdeleri yıkayalım bayram geliyor” diyor. Ben bunu ona nasıl yaparım diyorum, bıyıklıysa günahı ne diyip bir daha üzülüyorum kadına. Sonra faturaları görüyorum, “Ben mi beslicem yae elin manyak nevrotik karısını” diye deliriyorum.

Haberin Devamı

Bir çirkefleşti...
Baktım olmayacak bir cesaretle söyledim ayrılacağımı evden. Ve işte orada gerçek yüzünü gördüm. Aynen sevgililerimin gerçek yüzlerini ayrılırken ki kavgalarda gördüğüm gibi. Kadın bir çirkefleşti, nasıl bağırıyor bana. Depozito yerine senet imzalamıştım, seneti de vermeyecekmiş haspa. Onu ortada bıraktım diye artı iki aylık kira istiyor. Salon koltuğunda çok oturdum diye(?) yeni koltuk alıp gitmem gerektiğini bile söyledi. Sonra da kapıyı çarpıp gitti. O iki aylık kirayı nah veririm, o evi yakar yine de almam salona o koltuğu! Dua edin de o seneti alayım bari


Yazının Norma’sı: 31 Ekim ve 7 Kasım, iki pazar yani Beylikdüzü’nde TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’ndayım. ‘Aşk çıkarma kabinimle’ sizi bekliyorum.