İki hafta önce Milliyet’te Metin Münir’in hazırladığı tıbbi hatalar konulu güzel bir yazı dizisi yayımlandı. Konunun ayrıntısıyla incelendiği bu dizide, tıbbi hata nedir, nasıl önlenir sorularının tüm dünyada tartışıldığı anlatılıyordu. Tıbbi hata konusunun tek bir bir hekimin veya sağlık çalışanın yaptığı bir yanlıştan çok daha karmaşık bir sorun olduğu ve çare arayışında bu gerçeğin göz önüne alınması gerektiğinin altı çiziliyordu. Meselenin çok yönlülüğünü anlamak için 62 yaşında bir banka müdiresinin başından geçenlere bakalım.
Emel Hanım kalp hastası mı?
Emel Hanım’ın bir hafta öncesine kadar hiçbir şikâyeti yoktu, hayatı boyunca ciddi hiçbir hastalığı olmamıştı. Üç ay önce kontrol için gittiği doktor, kan şekeri ve kolesterolü biraz yüksek çıktığı için bir de efor testi yaptı; kalbinin sapasağlam olduğunu, kilo verirse şeker ve kolesterol düzeyinin düşeceğini söyledi. Bu arada böbreklerinde de hafif bir anormallik olduğunu, bol su içmesi gerektiğini ekledi.
Büyük oğlu çalıştığı işyerinin yakınında açılan bir tıp merkezinde kansız anjiyo yapıldığını duymuştu. Şirketteki sohbetlerde, belli yaşın üstünde herkesin bu taramadan geçmesi gerektiğini, hele şeker hastaları için çok gerekli olduğunu öğrendiğini anlattı annesine. Hemen randevu alındı ve bilgisayarlı tomografi ile kalbinin resimleri çekildi.
Filmleri inceleyen doktor, kalbi besleyen koroner damarlarda plaklar olduğunu, darlıkların ağır olmadığını, ama yine de bir kardiyoloğa görünmesinin yararlı olacağını söyledi.
Emel Hanım ve eşi, endişe ve korku ile üç ay önce “kalbin sapasağlam” diyen doktorlarını aradıklarında, doktorun Avrupa’ya kongreye gittiğini ve haftaya döneceğini öğrendiler. O kadar endişeliydiler ki bir gün olsa beklemek istemiyorlardı. Eşe dosta danışıp onların tavsiye ettiği bir kardiyoloğa göründüler. Doktor hikâyeyi dinleyip filmlere baktıktan sonra, kalpte damar sertliği olduğunu söyledi, ciddi bir darlık görülmese de emin olmak için “anjiyo yapalım” dedi. Sorunun bir an önce çözümlenmesini isteyen Emel Hanım için doktorun çalıştığı hastanede anjiyo yapılmak üzere ertesi güne randevu alındı. Sabah aç gelmesi, kan tetkikinden sonra işlemin yapılacağı söylendi.
Ertesi gün yapılan anjiyodan sonra doktor, damarlarında hafif darlıklar olduğunu, ancak bu darlıkların stent takmayı veya baypas ameliya-tını gerektirecek ciddiyette olmadığını söyledi.
İşler sarpa sarıyor
Eve döndükten iki gün sonra Emel Hanım halsizliğinin yanı sıra hafif bir mide bulantısı olduğunu hissetti. Üçüncü gün her yanı ağrıdığı, bulantısı kusacak kadar arttığı ve son derece halsiz olduğu için apar topar en yakındaki hastaneye gittiler. Doktorlar daha önce yapılmış testleri ve muayene sonuçlarını istediler ama pazar günü olduğu için her yer kapalıydı, bilgi almak mümkün değildi. İlk muayene ve kan testleri sonunda böbrek yetersizliği tanısı ile hastaneye yatırıldı. Koluna bir serum takılıp ilaçlara başlandı, hem halsiz olduğu hem de ne kadar idrar çıkarttığını takip etmek için idrar sondası takıldı.
İki gün sonra, ateşi 39.8’e yükseldi, tansiyonu düştü, bilinci bulandı. Yapılan tüm müdahalelere rağmen bir türlü düzelmiyordu. Kandaki oksijen miktarı giderek düşüyordu. Boğazına bir tüp yerleştirilip solunum makinasına bağlandı. Sabah hastaneye gelen eşine durumun çok kritik olduğu ve yapılabilecek her şeyin yapılmakta olduğu söylendi. Zavallı adam, bir kaç gün önce hiç bir problemi olmayan eşinin başına bütün bunların neden geldiğini anlayamıyordu.
Hata nerede?
Böbrek yetersizliği ve kana karışıp tüm vücuda yayılan enfeksiyon nedeniyle şoka giren Emel Hanım ölüm kalım savaşı veriyor. Hastanın bu duruma düşmesi yüksek dozda verilen bir ilaçtan veya yanlış organın ameliyat edilmesinden kaynaklanmadı. “Suçlu işte burada” dedirtecek bir durum da yok. Ama önlenebilir bir dizi hatanın varlığı da gözardı edilemez. Son günden başlayıp geriye doğru bakarsak hastayı ölümün eşiğine getiren yedi hata sayabiliriz:
Hata 7- Gereksiz yere sonda takılması ve belki de temizliğe tam uyulmaması Emel Hanım’ın başına gelen en son tıbbi hata. Takılan idrar sondasının enfeksiyonu tetiklemiş olma ihtimali var. Acaba sondaya ihtiyacı var mıydı? Hastanın halsiz olması ve idrar miktarını ölçülecek olması sonda takmak için yeterli sebepler değil. İşlemi yapan kişi tıbbi temizlik kurallarına yüzde yüz dikkat etmiş miydi? Hastane bu titizliğin sağlanması için neler yapıyor, nasıl denetliyordu? Kabahat, sadece sonda takma kararını veren doktorda veya takan hemşirede değil. Bu kararın verilmesinde ve işlemin uygulanmasında kuralları belirleyip denetlemesini yapmamış olan sistem de sorumlu.
Hata 6- Anjiyo sırasında kullanılan iyotlu madde bazı durumlarda böbrek yetmezliğine yol açabiliyor. Anjiyodan önce yapılan kan tetkikinde, hastanın kan şekeri yüksek, böbreklerinin çalışmasını gösteren değerler normal sınırının üst sınırındaydı. İşlemden önce tetkikleri gözden geçiren doktor, böbreklerin zarara uğrama riskininin kabul edilebilir düzeyde olduğunu düşünmüştü herhalde. Ama hastaya bir gün önce, tomografi için de önemli miktarda iyotlu boyar madde verildiğini hesaba katmamıştı. Halbuki, Emel Hanım gibi yüksek riskli hastalarda, 5 -7 gün beklemeden, ard arda iyotlu madde verilirse, böbrek yetersizliği tehlikesinin kat kat arttığı biliniyor.
Hata 5- Ne hastaya ne hasta yakınlarına böbreklerin bozulma riskinden söz edilmiş olması da bir hata. Acaba hastaları, riskleri anlayıp kabul ettiğine dair bir ifadeyi imzalatmanın dışında, hastalıkları ve yapılacak işlemler hakkında gerçek anlamda bilgilendirmek için hastanede nasıl bir sistem uygulanıyor?
Hata 4- Bu hasta için tomografiden sonra anjiyo yapılmasının tıbbi bir dayanağı yok. Hastayı gördüğünde “muhtemelen ciddi bir şey yok, ama emin olmak için anjiyo yapalım” diyen doktor da gereksiz bir işlem yaptığı için sonuçtan sorumlu olanlar arasında. Mesleki kuruluşların yayımladıkları klavuzlarda bu yaklaşımın yanlış olduğuna vurgu yapılıyor.
Hata 3- Hatalar silsilesinin önemli halkalarıından biri bilgisayarlı tomografi çekilmesi. Hiç bir şikâyette bulunmayan ve efor testi normal olan bir hastada, sonucu ne olursa olsun tedaviyi etkilemeyeceğinden, bu tetkike hiç gerek yoktu. Hasta istedi diye böyle bir incelemeyi yapan tıbbi merkezin, ölümle pençeleşen hastanın bu duruma düşmesinde sorumluluğu yok mu?
Hata 2- İlk gören hekimin hiç mi sorumluluğu yok? Şeker hastalığının olabileceğini, hafif de olsa böbreklerdeki bozulmanın çok ciddiye alınması gerektiğini anlatmalıydı. Uzun vadede sağlığını korumak için alması gereken tedbirleri ayrıntıyla açıklamalı, tavsiye ettiği hayat tarzı degişikliklerinin etkisini öçmek için bir takip planı yapmalıydı. Kendisinin müsait olmadığı zamanlarda, yerine bakacak bir meslekdaşının olmaması da ayrı bir eksiklik.
Hata 1- Hasta birkaç ay içinde beş ayrı doktor ve sağlık merkezi tarafından incelendi veya tedavi edildi. Paylaşılabilen ortak bir kayıt sistemi olmadığı için daha önce hastanın nelerden geçtiği doğru dürüst bilinmiyor. Hele tatil günüyse haberleş-me tamamiyle duruyor. Olumsuz sonuca giden yolu döşeyen hata taşlarından biri de iletişim eksikliği.
Hataları nasıl önleriz?
Emel Hanım’ın ölümcül duruma gelmesinden hataların hiç biri tek başına sorumlu değil. Üzücü sonucu sadece doktorların hatası olarak görmek de yanlış.
Sağlık siteminin birçok parçası var. Her bir parçanın rolü, zorlukları, problemleri, sorunlarına bulunacak çareleri farklı. Tıbbi hataların önlenebilmesi, yalnız bir kişiyi suçlamak ve cezalandırmakla değil hataların oluşmasını önleyecek bir sistemi yaratmakla mümkün. Bunun için başta doktorlar olmak üzere tüm sağlık çalışanları ve kurumları, hata ve eksikliklerini açıkça tartışabilmeli çözüm yollarını beraberce bulup uygulayabilmeliler.
El birliğiyle hataların tekrar edilmeyeceği bir ortamın yaratılması için başka çare yok.