Kalbi besleyen damarların daralıp tıkanması sonucu ortaya çıkan koroner kalp hastalığı tüm dünyada başta gelen ölüm nedeni. Üstelik giderek daha genç yaştaki insanları hazırlıksız yakalayıp, hayatlarına mal olan bir dert . Amerika Birleşik Devletleri’nde sağlığa ayrılan bütçenin üçte biri koroner damar hastalıkları için sarf ediliyor. Bu hastalığın nasıl oluştuğu hakkında epeyce fikrimiz olsa da henüz tüm sırlarını her yönüyle çözmüş değiliz. Kötü kolesterol yüksekse, iyi kolesterol düşükse damarların daha kolay daraldığını biliyoruz. Şeker hastalığı varsa, hatta gizli şeker denilen hastalık öncesi dönemdeysek, kalp hastası olmamız kolaylaşıyor. Çünkü bu dönemde şekeri vücudumuzda enerji maddesi olarak kullanmamız için gerekli olan insülinin düzeyi yükseliyor. Bu da damar duvarlarına zarar veriyor. Yukarıda saydığım şartların yarattığı risk kilo aldığımızda daha da artıyor. Hele aldığımız kiloyu karın çevremize depolamışsak durum daha da tehlikeli.
Bunlar bildiklerimiz. Ama tüm bu ve başka bilimsel gerçekler kalp damar hastalıklarını her yönüyle açıklamaya yetmiyor. Niye aynı koşullarda yaşayıp aynı şeyleri yiyip içenlerin bir kısmı hasta oluyor da diğerleri sapasağlam kalıyor? Aynı soruyu, niye bazılarımız şişman, bazılarımız zayıf diye de sorabiliriz.
Bebeklerde kiloya dikkat
Bu hafta Amerikan Tıp Birliği’nin ünlü bilimsel dergisi JAMA’da yayınlanan bir araştırma bu konuya biraz olsun ışık tutuyor. Hollandalı bilim adamları 18 – 24 yaşları arasında 217 sağlıklı genç üstünde bir araştırma yaptılar. Hepsinin boyları, kiloları, göbek çevreleri ölçüldü, ayrıntılı kan tahlilleri yapıldı. Bu gençlerin hepsinin doğduklarındaki boyları, kiloları ve doğduktan sonraki bir yıl içinde her ay kaç kilo aldıkları biliniyordu. Bu sağlıklı gençlerin kalp damar hastalığı riskleri ölçüldü. Bu riskin doğduktan sonraki ilk üç ayda ne kadar kilo aldıklarına bağlı olduğu görüldü.
Yaklaşık 20 yıl sonra yapılan kan tahlillerine ve hayatın ilk 3 ayındaki kilo artışına bakınca ortaya çıkan tablo şöyleydi: 0-3 ay arası ne kadar fazla kilo alınmışsa, 18 – 24 yaşında iyi kolesterol o denli düşük, insülin düzeyi o kadar yüksekti. 20 yaşında göbekli olanların çoğu hayatlarının ilk üç ayında fazla kilo alanlardı.
217 kişinin 84’ü zamanında doğmuş olmasına rağmen doğum kilosu düşük olanlardı. Bunların bir kısmı yaşıtlarına yetişmek için hızla kilo aldılar, bazıları ise daha yavaş. İlk 3 ayda hızla kilo alanlar yetişkin çağa erişince, daha göbekli oldular, vücutlarında daha çok yağ birikti, insülin duyarlılıkları istenmeyen düzeylerde bulundu. Kısacası, ilerde kalp hastası olma riskleri, yaşıtlarına göre çok daha yüksekti.
Yaşamlarının ilk 3 ayında hızlı ve çok kilo alan bebekler yetişkin olunca damar sertliğine eğilimleri artıyor, iyi kolesterolleri ve insüline duyarlılıkları düşük ve daha kilolu oluyorlar.Sağlığımız bebeklikte planlanıyorDüşük doğum tartısının ve ilk ay ile yıllarca alınan kiloların ileri yaşlarda tansiyon hastalığının ortaya çıkmasında da katkısı var. Yedi yıl önce yapılan bir araştırmada yaklaşık 350 İngiliz genci incelendi. Yirmi iki yaşında olan bu kişilerden zayıf doğanların ve beş yaşına kadar çok kilo alanların kan basınçları yaşıtlarına göre daha yüksek bulundu.
Öyle görünüyor ki kırk, elli, altmış yaşlarında ortaya çıkan şeker hastalığı, kalp krizi gibi hastalıkların tohumları doğduğumuzda belki de doğmadan önce atılıyor. Bir anlamda, yarım asır sonrası çok ama çok erken planlanıyor. Bu konuya dikkat çeken ilk araştırma sözünü ettiğim çalışma değil. Sadece ilk aylarda çok kilo alan bebekler değil, doğduklarında çok zayıf olanlar da şanssız. İleri yaşlarda, kalp, şeker ve tansiyon hastası olma riskleri yaşıtlarından fazla.
Bin dokuzyüz seksenli yıllarda bir grup Ä°ngiliz hekimi, ülkenin bazı bölgelerinde kalp krizinden ölümlerin diÄŸer bazı bölgelerine göre iki kat fazla olduÄŸunu gözlemlediler. Bu büyük farkı hiçbir ÅŸeyle açıklayamıyorlardı. Kara kara düşünürlerken, içlerinden biri, kalp ölümlerinin çok olduÄŸu yerlerin, yüzyılın başında çocuk ölümlerinin çok yüksek olduÄŸu bölgeler olduÄŸunu söyledi. Geri dönüp 1911 -1930 arasında doÄŸmuÅŸ on altı bin Ä°ngiliz yurttaşına baktılar. Kalp hastalığıyla hastaneye yatan veya ölenlerin çoÄŸunun doÄŸduklarında çok zayıf olduklarını hayretle gördüler. Bunun üzerine Amerika’da 160 bin hemÅŸire üzerinde bir araÅŸtırma yapıldı. DoÄŸduklarında 2.5 kilonun altında olanlarda, seneler sonra, tansiyon hastalığı görülme riskinin normal kilolu doÄŸanlara göre neredeyse yarı yarıya arttığı ortaya çıktı.Â
Bebeklikteki halimiz bizi nasıl etkiliyor?Yeni doğanda hatta ana karnındaki gelişmeler nasıl oluyor da elli sene sonrasını etkiliyor? Birçok teori var, ama kanıtlanmış gerçek az. Acaba bebeğin zayıf doğmasına neden olan bazı genetik etkenler, çok seneler sonra, hasta olmasını kolaylaştırıyor olabilir mi?
Daha anne karnındayken yetersiz beslenmeyle mücadele etmek zorunda kalan bebek belki de doÄŸacak hale gelebimek için geliÅŸtirmesi gereken bazı ÅŸeylerden mi fedakarlık ediyor? Bir benzetme yapacak olursak; eksik malzemeyle imal edilen bir otomobil nasıl daha kolay bozuluyorsa, zayıf ve çelimsiz doÄŸan bebek de büyüyünce kolay hastalanıyor.Â
Zayıf doğup hızla ve çok kilo alan bebeklerin de istikbali parlak değil. Belki de ilk aylarda zenginleştirilmiş mamalarla beslenip hızla kilo alan bebeklerin besinleri alıp kullanma ve depolama düzenleri, tüm yaşamları boyunca sürecek bazı değişikliklere uğruyor. Bu konuda yapılmış, bebeklerin nasıl beslendiğine odaklanmış ilginç araştırmalar var. Mamayla beslenen bebeklerin, anne sütüyle beslenenlere göre daha hızlı ve daha çok kilo aldıkarını gösteren çalışmalar var.
Normalden küçük doğan bebeklerin ve ilk ay ve yıllarda çok kilo alanların yıllar sonra kalp damar hastalıklarına yakalanma, şeker, yüksek tansiyon gibi dertlerle boğuşmak zorunda kalma ihtimali yüksek. Bunun bilinen, bilinmeyen bir çok nedeni var. Nasıl önünü alacağımızı çok iyi bilmesek de, genç annelerin dengeli ve sağlıklı beslenmelerinin önemi büyük. Yeni doğan bebeğin de tercihen anne sütüyle, değilse dengeli ve kararlı mamalarla beslenmesinin en koruyucu yol olduğunu söylemek yanlış değil. Sağlıklı yaşama hazırlanmak için hiçbir yaş çok erken değil.
Kalp hastalığına eğilimimizi, genetik mirasımız, ana karnındaki etkiler ve ilk aylardaki beslenme tarzımız belirliyor. Daha sonraki hayat tarzımız etkisini bu zemin üstünde yapıyor.