Kalp kasını birbiri üstüne muntazam olarak dizilen tuğlalardan (hücrelerden) yapılmış, ama esnek olan bir duvara benzetebiliriz. Sağlıklı kalpte duvardaki bu hücreler, ahenk içinde çalışarak kalbin kanı pompalamasını sağlarlar. Milyarlarca hücre aynı anda kasılınca kalp, kanı müthiş bir güçle vücuda dağıtır. Kalbin her atımda kuvvetle çalışabilmesi için, her hücrenin kasılan bölümlerinin uyumlu olarak kasılıp gevşemesi gerekir.
Kalp kası hücreleri bir çok nedenle yıpranıp ölebilirler. Bunun en sık rastlanan nedeni bu hücrelere kan getiren damarların tıkanması sonucu hücrelerin oksijensiz kalmasıdır. “Kalp krizi” dendiğinde olay budur. Yüz milyonlarca kas hücresi kesilen kan akımı sonucu aç kalmaya çok dayanamayıp harap olur. Kurumuş, cansız, işlevsiz haldeki ölü hücreler nedbe dokusu oluştururlar.
Kasın kasılıp gevşemesini sağlayan hücre içi işçileri de öldüğü için kalbin bu bölümü kasılamaz. Kalbin diğer bölgelerindeki hücreler daha çok çalışmak zorunda kalırlar. Bu, hem kalbin genel atım gücünü azaltır, hem de kasılma ahengini bozar. Hasar geniş bir bölgeyi ilgilendiriyorsa kalp, vücuda yeteri kadar kan atamaz olur. Kalp yetmezliği içinde olan hasta rahat nefes alamaz, iki adım atsa yorulur, çarpıntıları olur, günün birinde aniden ölebilir.
Kalp yetmezliği
Kalp hastalıkları uzmanlarına soracak olursanız, en hızla artan kalp hastalığının, kalp yetmezliği olduğunu söyleyeceklerdir. Tıbbın ilerlemesiyle kalp krizi başta olmak üzere, kapak hastalıkları, yüksek tansiyon gibi kalbi tahrip edebilen birçok hastalık eskiye göre çok daha iyi tedavi edilmekte, erken ölümler çok daha az görülmektedir. Buna karşın tedavi mutlaka tamir anlamına gelmediği için, hastanın şikâyetleri gerilese de kalpte oluşan harabiyet çoğu zaman geri dönüşümşüzdür.
Milyonlarca insanda görülen ve tedavisi zor olan kalp yetmezliği derdine köklü bir çözüm bulabilmek için binlerce bilim adamı yıllardır harıl harıl çalışıyor, araştırmalara milyonlarca lira sarf ediliyor. Bilim adamlarının çare bulmaya çalıştığı en önemli sorun, kalbin ölmüş bölgelerinin yeniden canlandırılması. Kolumuz kırılırsa bir kaç hafta içinde üreyen hücreler yeni kemik dokusu oluşturarak, kolumuzu tekrar çalışır hale getirirler. Mide bağırsak sistemimizde de ölen hücrelerin yerine yenileri yapılır. Ne yazık ki kalbimiz ölen hücrelerinin yerine yenisini yapamıyor. Bu nedenle kalp dokusu bir kez öldü mü bir daha iflah olmuyor.
Kalp kası yenilenebilir mi?
“Kalp kendini yeniliyemiyorsa biz yeni hücre gönderelim” diyen bilim adamları, son on yılda artan bir heyecanla kök hücre (stem cell) ile tedavi yollarını araştırmakta. Bazı noktalarda başarılı sonuçlar elde edildiyse de henüz, tahrip olmuş kalp kasını kalıcı olarak tamir edebilecek bir yöntem bulunmuş değil.
Geçen hafta bilim dünyasının en saygın yayınlarından biri olan Science dergisinde yayımlanan bir araştırma, yukarıda sözünü ettiğim; “Kalp, ölen hücrelerinin yerine yenilerini yapamaz” görüşünü temelden sarstı. Bu yeni bulgular hasarlı kalbin onarılabileceği umutlarını artırdı. Stockholm’deki Karolinska Enstitüsü’nün bilim adamları, çok yaratıcı ve sıra dışı bir yaklaşım kullanarak kalp kası hücrelerinin hayatını incelediler.
Bu araştırma hayvanlarda uzun süredir yapılmaktaydı. Bir farenin kalp hücreleri radyoaktif bir maddeyle boyanıp belli aralıklarla izlenince, boyalı hücrelerin çoğalıp çoğalmadıkları, ölürlerse yerlerine yenilerinin gelip gelmediği saptanabiliyordu.
Ama insanlarda radyoaktivitenin riski nedeniyle bu deneyleri yapmak mümkün değildi.
Atom bombasının bilime katkısı
İsveçli bilim adamları bir çok insanda hücre içinde radyoaktif boyalı DNA’ların zaten var olduğu parlak fikrinden hareket ederek bir araştırma planladılar. 60’lı yıllardaki atom bombası denemeleri atmosferdeki karbon-14 adlı radyoaktif maddenin yoğunluğunu çok artırdı. Atom bombaları dünyanın ücra köşelerinde patlatılmış olsa da ortaya çıkan karbon-14, oksijenle birleşip radyoaktif karbondioksit olarak tüm atmosfere yayıldı. 1963 yılında imzalanan nükleer denemeleri sınırlandıran anlaşmayla yer üstü atom bombası denemelerine son verildikten sonra atmosferdeki karbon-14 yoğunluğu hızla azaldı. Ne yazık ki, bu azalma radyoaktif maddenin doğal yıkımı nedeniyle olmadı.
Yarı ömrü neredeyse altı bin yıl olan karbon-14ün soluduğumuz havada hızla azalmasının nedeni başkaydı. Dünyanın her köşesinde, karbondioksiti fotosentez işleminden geçirip enerji olarak kullanmak isteyen bitkiler, karbon-14 içeren radyoaktif karbondioksiti atmosferden almaya başladılar. Biz de bitkileri ve bitkileri yiyen hayvanları yiyerek radyoaktif maddeyi aldık. Böylece vücudumuza giren radyoaktif karbon-14 yeni doğmakta olan hücrelerimizin çekirdeğinde sentez edilmekte olan DNA’ya bağlandı, bir daha da ayrılmadı, ta ki hücre ölünceye kadar. Böylece insanlarda da radyoaktif maddeli (boyanmış) DNA aracılığyla araştırma yapmak mümkün oldu.
Araştırmacılar bu yöntemi kullanarak kalp kası hücrelerinin doğum tarihini saptadılar. Atom denemelerinin arttığı 1955 yılından önce doğmuş insanların kalbinde bir çok kalp kası hücresinin o tarihten beri var alduğunu gördüler. Ama sonradan ortaya çıkan kalp kası hücrelerinin de varlığını gösterdiler. Çeşitli zamanlarda doğmuş kişilerde yapılan bu araştırmanın sonunda hücrelerin hangi yaşta DNA sentezini tamamladıklarını, yani ne zaman doğduklarını saptadılar.
Araştırmanın sonunda, 25 yaşında bir insanda, her yıl kalp kası hücrelerinin yüzde birinin yenilendiği anlaşıldı. Bu yenilenme hızı 75 yaşındaki birinde, iki yüzde bire düşüyor.
Kalp kası yenileniyorsa, yararı ne?
Bilim çevrelerinde son yılların en önemli kalp araştırması olarak nitelenen bu çalışma “kalp kası yenilenmez” yaygın görüşünü çürüttü. Kalp hücrelerinin kendini yenileyebildiğini öteden beri iddia eden az sayıdaki bilim adamını sevindirdi. Bu bulgular kalbin kendi kendini tedavi edebildiğini göstermiyor, ama yardım edilirse hücrelerini yenileme potansiyeli olduğu yönünde ümit veriyor. Karolinska Enstitüsü araştırmacıları, bilimsel makalelerini bir öneriyle sonlandırdılar: Hücre yenilenme sürecini hızlandırıcı ilaçlar geliştirilirse, kök hücre yöntemine ek olarak, kalp yetmezliğine karşı çok güçlü bir silah geliştirebiliriz...