Tüm kalp hastalıklarının içinde bizi en derinden sarsanı hiç ummadığımız birinin ani ölümüdür. Ani ölümlerin çok büyük çoğunluğu kalp krizine bağlıdir. İlk kalp krizini 50 yaşından önce geçiren iki kisiden biri hastaneye başvuramadan hayatını kaybetmektedir.
Kalp krizi, tıbbi adıyla enfarktüs, kalp kasına kan götüren damarlardan birinin tıkanması sonucunda, kansız kalan bölgedeki hücrelerin ölmesidir. Bu noktayı iyi anlatabilmek için kalp dokusunu bir buğday tarlasına ve bu dokuyu oluşturan yapı taşlarını yani kalp kası hücrelerini, buğday fidanlarına benzetebiliriz. Buğday tarlasını sulayan su kanallarını da kalbe kan götüren koroner damarları olarak düşünebiliriz.
Su kanallarından birinin, birden bire tıkanmasıyla, susuz kalan bölgedeki buÄŸdayların cılızlaşıp ölmeye baÅŸlamasına yol açar. Kalp krizinde kanalın yani damarın tıkanması çoÄŸunlukla yavaÅŸ yavaÅŸ ilerleyen bir daralmanın sonucunda deÄŸil aniden geliÅŸen bir tıkaçla oluÅŸur.Â
Damar sertliği nasıl gelişir?
Kalbi besleyen (koroner) damarların içinde akan kandaki kolestorol parçacıkları damar duvarının içine girerek, sivilceye benzer bir yumru oluştururlar. Birçok insanda çocukluk veya ilk gençlik yaşlarında başlayan bu yumru, suyla birlikte akan bazı toz ve tortuların su kanalının iç yüzundeki sıvanın arkasina sızıp duvarın içinde bir birikinti oluşturmalarına benzer. Böylece damar sertligi hastalığınınn temeli atılmış olur.
Yıllar içinde, bu plak adını verdiğimiz birikinti sıvanın altına sızan toz ve toprak tanelerine benzer biçimde, yeni kolesterol parçacıkları ve diğer bazı maddelerin eklenmesiyle büyür. Giderek irileşen bu birikintiye yer açmaya çalışan damar duvarı bir taraftan da kanın aktığı alanı daraltmamanın yolunu arar. Plak damarın içine doğru biraz büyüse de çoğunlukla damar duvarının dışa doğru genişlemesiyle kendine yer bulur. Böylece uzun süre kanın akımına engel olmaz.
Damar sertliğinin ilerleme döneminde kanın aktığı damarın içine bakılırsa sadece hafif bir darlık olduğu görülür. Yukarıdaki benzetmeye dönecek olursak, su kanalının içinde yürüyünce duvarda içeri dogru bir tümsek görsek de kanalın pek de fazla daralmadığını, kanalın iç yüzünü örten sıvanın düz ve çatlaksız olduğunu görürüz. Hastanelerin kalp hastalıkları bölümlerinde, doktorların her gün defalarca uyguladıkları koroner anjiyografi (anjiyo) ile bir anlamda bu yürüyüş yapılmaktadır. Anjiyoda ciddi bir darlık görülmemesi, damar duvarında plak olmadığı veya var olan plağın küçük olduğu anlamına gelmez.
Anjiyo aynen kanalın icindeki yürüyüş gibi, kanalın duvarının içinde olup biteni deÄŸil ancak su akan bölümünü gösterir. Bu bölümde önemli bir darlık olmadıkça duvarın içindeki plağın görülüp deÄŸerlendirilmesine imkan yoktur. Bu nedenle anjiyonun kalp krizi riskinin deÄŸerlen-dirilmesinde kullanılmasi çok yanıltıcı olabilir.Â
Kalp krizi nasıl oluşur?
Kanalın duvarının içindeki birikinti (damar sertliği plağı) uzun süre sıvanın altında sessizce büyür. Kıyamet, plağın üstündeki sıva benzeri örtünün çatlaması veya yırtılmasıyla kopar. Patlayan bir sivilcenin içindeki cerahatin akması gibi sıvanın yırtık ve çatlaklarından damarın içine saçılan kolesterol ve diğer birikintileri gören kan, hemen pıhtılaşmaya başlar. Oluşan pıhtı damarı tümüyle tıkayıp kan akımını aniden sıfıra indirir.
 Oksijensiz ve besinsiz kalan kalp kası birden bire susuz kalan buğday fidanlarının sararıp boyunlarını bükmelerine benzer. Göğüs ağrısı kalp kasının yaralanma ve ölmesinin feryadıdır. Ne yazik ki kalp krizi geçiren bir çok insan bu feryadın duyulmasına bile firsat bulamadan ani ölümle hayatını kaybeder. (Resim 1)
Binlerce bilimadamı, kalp krizini önceden haber almanın yollarını arıyor. Kalp krizinin ne zaman ve nerede olacağını öngörmek neredeyse depremi bilmek kadar zor. Damar duvarının sağlığının korunması tek çare. Korunma; plağın büyümesinin yavaşlatılması, içindeki yağlı maddelerin azaltılması, plağın üstünü örten zarın veya duvarın sıvasının incelip yırtılmaması için kuvvetlendirilmesi, kanın kolay pıhtılaşmasının önlenmesiyle sağlanır.
Bir iki gün, hatta bir kaç saat önce hiç bir hastalık belirtisi olmayan yakınımızın aniden hastalanması veya ölmesi haklı olarak bizi çok üzer ve dehşete düşürür. Zamanında yetişirsek kaybedilmek üzere olan hastaların bir kısmını yeniden canlandırabiliriz. Ülkemizde yüzbine yakın cana kıyan ani ölümü öngörebilmek ve önleyebilmek için bilimadamlarının çabalarını başka bir yazıda ele alacağız.
Genç bir kalbin normal koroner damarının içi pürüzsüz bir örtüyle döşelidir. Kaygan bir sıvaya benzeyen bu örtü normalde altına bir şey sızdırmaz.
Damar duvarının içine giren kolesterolün oluşturduğu plak damar duvarını dışarı iterek kendine yer açar. Damarın içinde kan hiç engellenmeden akar.
Bir sivilce gibi büyüyen plak üstündeki örtüyü iterek damarı bir miktar daraltır. Duvarın içindeki plak büyüse de damar içindeki darlık kan akımını engellemezÂ
Plağın üstündeki örtü giderek incelip sonunda yırtılınca ıcerdeki yağlı maddeler damarın içine saçılır. Kan akımı tümüyle kesilmese de çok azalır.
Yırtılan örtünün altından ortaya çıkan kolesterol ve benzeri maddeleri gören kan pıhtılaÅŸmaya baÅŸlar. Pıhtı bir tıkaç gibi damarı tıkayıp kan akımını durdurur.Â
Kalp krizinin oluştuğu ilk dakika ve saatlerde, birdenbire kansız kalan kalp dokusunda ortaya çıkan sarsıntı çok hızlı ve düzensiz kalp atımına yol açabilir. (Resim 2) Böylesine çarpan kalbin vücuda pompaladığı kan çok azaldığından insan-ın birkaç dakikadan fazla canlı kalması mümkün değildir.
Bu süreyi uzatabilmek için derhal kalp masajına başlamak gerekse de, bozulan kalp ritmini normale döndürmek için en önemli yöntem elektro-şok uygulamasıdır. En kısa zamanda, göğüs üzerine uygulanacak elektro- şok, kalp atımındaki düzensizliği giderip, ölmekte olan insanı yaşama döndürebilir. (Resim 3)
Ne yazık ki, acil servis elemanlarının çağrıldığı vakalarında bile elektro şok, ortalama 10 dakika sonra uygulanabilmektedir. Bu çabaya rağmen 100 ani ölümden en fazla 5’i geri döndürülebiliyor. Ancak çok erken ulaşılabilen vakaların yeniden canlandırıla-bilmesinde ilk bir kaç dakika hayati önem taşır.
İlk bir kaç dakikadaki fırsatı değerlendirebilmek icin son yıllarda sanayileşmiş bir çok ülkede, kalabalıkların olduğu alanlara elektro-şok aletleri yerleştirildi. Otomatik defibrilatör denilen bu aletler okuma yazma bilen herkesin kullanabileceği kadar kolaydır. (Resim 4)
1999 da Chicago’daki hava alanlarına, herhangi bir yerden 1 dakikada ulaşılabilinecek sıklıkla otomatik defibrilatörler yerleştirildi. 10 ay içinde Chicago havaalanlarında ortaya çıkan 14 ani ölüm vakasının 9’u hayata döndürüldü: Yüzde 64 başarı.
Kalp masajı gibi yeniden canlandırma yöntemlerinin yaygın olarak ögretilmesi, çok kısa sürede ulaşılabilecek otomatik defibrilatörlerin yaygınlaştırılması bir çok hayat kurtarabilir.