Pazarlamacıların uydurduğu bir şey aslında bu kuşaklara verilen harfler... Her coğrafyanın, dinamiklerin farkı olsa da Z kuşağındaki kitlenin alışkanlıkları birbirine çok benziyor. Aslında Amerika’daki de, Almanya’daki de Türkiye’deki gençlerden çok kopuk bir mantaliteye sahip değil. Bu kuşağın seçimlerinin en etkili olacağı yıllara geliyoruz. Önümüzdeki seçim döneminde Y ve Z kuşağının kesiştiği yaş grubu, oy kullananların büyük çoğunluğunu oluşturacak. Nasıl ki bir dönem iç huzuru arayanları fırsata dönüştüren yaşam koçları varsa, bu dönem de Z kuşağına erişen dijital stratejistlerin, daha doğrusu simsarların dönemi... Tüm markalar bu kuşağı anlamak, onlara erişmek istiyor. İşin enteresanı, yaşam koçluğundaki gibi yurt dışından arak (!) tarzlar yok bu dijital simsarlarda. Onların dünyadaki muadilleri Steve Jobs, Bill Gates ve Mark Zuckerberg gibi tek tip basit giyinme felsefesine inanıyor. Bizim dijital strateji simsarları temsiliyette kıyafete çok önem veriyorlar. Gözleri tarayan çok renkli yelekleri, dik yaka gömlekleri ve tokalı ayakkabılarıyla iddialarını ortaya koyuyorlar. Siz bakmayın onların 90’ların Sicilya görünüşlerine; onlar 2020’leri size anlatıyorlar. Evet, gerçekten anlatıyorlar! Belediyelere paneller yapıp, ücretli seminerler veriyor, göstermelik yurt dışı bağlantıları için forumlar kuruyorlar.
Bu işin bu kadar ilerlemesinin en büyük sebebi, henüz akademik veri üretecek kadar eski olmaması. Henüz tekniğinin oluşmadığı bir iş dijital strateji... O yüzden panellerde konuşup, yeni dünyayı anlatan, siyasi partilere yanaşan figürleri daha fazla görecek, sosyal medya danışmanlarının da buna evrildiğini gözlemleyeceksiniz…
İYİ EĞLENDİRMENİN LANETİ
Sanırım bu söz, Ali Ünal için biçilmiş kaftan! Boğaz’da gece kulübü sosyalliğini dünya markası yapan Reina ve ardından Ruby! O kadar eğlence üzerine yapışmış ki, kurduğu markalardaki yemek gustosundan bahsetmeye sıra gelmiyor! Reina’nın kendi restoranı kurgu olarak kiracılarının önüne geçmek istemediğinden, sadece bilenlerin keyfini sürdüğü bir yerdi. Ruby’de de durum böyle. En hareketsiz günde bile 150 kişi masaları tıklım tıklım dolduruyor. Şu seyahat riskli günlerde bile misafirlerinin yarısından fazlası turist! Müdürlerden Ahmet Kaya ve ekibi mutfaktan çıkan harika işleri salonda bir şef bilgisiyle müşteriye anlatacak donanımda. Enginar göbeğinde avokado karides, çıtır ördek salatası ve güveçte levrek buğulama, menünün en tercih edilenlerinden. Ortaköy’de Boğaz’ın en ikonik manzaralarından birine sahip, mimari, servis, lezzet şıklık bu kadar iyiyken, Ruby yemeklerini neden daha az konuşuyoruz? O da Ali Ünal’ın iyi eğlendirmesinin üzerine yapışmış halinden olsa gerek!
Rustyfork...
Bizim Türk insanının davranışları çoğu sosyoloğun araştırmasını yırttırmıştır. Sosyal hayatta çok keskin çizgileri varmış gibi görünürken, bir bakmışsınız iki yılda tam tersine evrilmiş! Bir de dünyada bizim damağımıza uyacağını düşündüğümüz öngörüler de pek tutmaz. Biz dürüm severiz diye yumuşak taco’lar tam da bizlik diye açılan Meksika restoranları bırakın yılı, bir mevsimi zor görür. Bunlar arasında en son açılan geçtiğimiz yıl Rustyfork’u çok beğenmiştim. Neyse ki pandemiye rağmen bile müdavimi oluşmuş! Arka bahçesinde kalabalık aile grupları yemek yiyordu. Bu arada menü usta şef Murat Bozok danışmanlığında dizayn edilmiş. Crab cake, takolar ve tütsülenmiş et muazzamdı.
Ranchero...
Meksika lezzetleri denilince Ranchero’dan da bir haber vereyim. Herkesin küçüldüğü şu dönemde de marka ilk kez İstanbul dışına çıkıp, yeni şubesini Ankara’da açmış. İstanbul’da klasiğe dönüşmüş en istikrarlı markalardan biri olmasının sebebi, kurucusu Rıza Tanyeri. Meksikalı eşi sayesinde öğrendiği kültürü, Türk damak tadına harika uyarlıyor. Özellikle sos konusunda kimyager gibi reçeteler hazırlayıp, enteresan işler çıkarıyor. Hatta mekanlarına özel kırmızı biber sos hazırlayıp, şişeletmiş.