Henüz aşının bulunduğu yok! Başladığımız yerdeki gibi sağlık uzmanları televizyonlardan korku salmaya devam ediyor. Evet; mecbur kalmadıkça, ihtiyaç olmadıkça evden çıkmamak bu salgın dönemi için en doğrusu. Peki ihtiyaçtan anladığımız nedir? Maslow’un piramidinin tabanındaki ihtiyaçlarda tatil nerede? Böyle zorlu bir yılın ilk yarısının ardından belki de en temelinde!
İkinci en büyük ikilemse insan görmek ve görmemek arasında... Aslında kalabalıkları da, görüp/görülmeyi de özledi insanlar. Bunun belki de Türkiye’deki ilk akla geleni Alaçatı sokaklarında durum nasıl mı? Pandemi fobisi olan biri olarak yerinde gözlemledim...
“Maske kuralı denetime tabi” diyerek rahatlamıyor kimse. Çünkü hemen her köşede devriye atan, ceza kesen yetkililer var. Mekanlar ve oteller genelgeye birebir uyacak tedbirler almış durumda. Hatta bazıları bu tedbir olayını abartıp, zorlu lisanslara başvurmuş... Mesela Viento, ISO22000 gibi uluslararası bir belgeyi alıp, uygulaması çok zorlu bir manifestonun kurallarına tabi tutmuş kendisini. Bu arada klasik Alaçatı kahvaltıcılarındaki kalabalık masalardan sıkılanlar için Viento’nun kuşkonmazlı, brokolili yeşil yumurtasını şiddetle tavsiye ederim.
Sota’nın tedarik başarısı
Deniz mahsulü seviyorsanız köyün açık ara en favori yeri bu yıl Sota... Istakoz, langusta, karavida, istiridye ve mavi yengeç yiyecekseniz civarda bu konuda uzman alternatifi zaten yok. Sadece kabuklu lezzetler için akşamüzeri Alaçatı’ya gelen müdavimler bile edinmişler. Sota’nın kısa sürede yakaladığı bu başarının nedeni tedarik ve servis...
Dev boyutlarda, okyanus istiridyeleriyle yarışacak ürünler Karaburun’dan özel toplatılıyor. Bunları korumak için de İstanbul’da balıkçılarının çoğunda olmayan ‘fin de clere’ havuz bile yaptırılmış. Kabuklular içinse yeme içme adabına göre, Güney Fransa’daki üç Michelin yıldızlı restoranlardan farksız profesyonellikte servis ve önlük geliyor. Rastlarsanız markanın kurucusu Figen Erbaş’la mutlaka bir kahve için... Alaçatı üzerine çok güzel, vizyon dolu bir sohbet gerçekleştireceğinizi garanti ederim...
Yeniler...
Alaçatı’nın yenileri arasında sadece duyanların geldiği Gizem Esendemir-Tayfun Tekeli çiftinin Üst Kat’ı var. Sansar emlakçı jargonu olacak ama küçük, sevimli rahat bir yer. Gizem’in modacı gözü, Tai’nin müzisyen etnik tarafı o kadar hoş detaylar çıkarmış ki, uğranası olmuş! Altındaki eski TekTekçi’nin yerine açılan Korto, köydeki en iyi suşiyi yapan yer. Berti Palambo, suşiye canlı müzikli programlar da eklemeye hazırlanıyor. Bir diğer yeni mekansa Egemen İskender ve Alper İri’nin işlettiği Kumquat. Ambiyansı oldukça iyi...
Olmalı mı, olmamalı mı?
Çoğu kişi bu kültürü sevse de Alaçatı’nın tüm algısını bitirecek olan meyhaneler var. Yoğurda ya da zeytinyağına buladıkları lezzetleri, fix fiyatlı bangır bangır müzikli bir eğlence ile sunuyorlar. Serbest ekonomide herkes istediği mekanı açabilir. Ama Alaçatı marka olacaksa bu tip ‘cazip’ görünen gustosuz işletmeler olmalı mı, olmamalı mı? Yoksa sonu Bodrum Merkez’e dönecek!
Bir kötü durum da Hacı Memiş’ten inerken açılan işletmelerin kimliksizliği. Genelde bunları, üzerinde marka bağıran tişörtlü pabuçlu, çevre yapmaya çalışan tipler açıyor. Dolayısıyla pek bir ’kurgusu’ olmuyor! Bazıları başarılı da oluyor ama kurgusu kimliği olmadığından her yıl başka konsept ve isimde yeniden açılıyor bu mekanlar. Genelde kahvaltı öncesi, beach sonrası sosyal medya tiplerinin Alaçatı’sı burası...