Benihana, Hakkasan, Cipriani, Massimo Bottura, Tom Aiken, Sergi Arola... Bir bakıma dünyaca ünlü şef ve restoranların mezarlığı gibi anılıyordu İstanbul. Türkiye’ye gelmeden önce bu tip restoranların Londra, New York gibi şubelerine rezervasyon için üç ay önceden hazırlanılır, en kötü konumdaki masada bile olunsa mest olunup dönülürdü! Bizde salon personeli tarafından ‘baş tacı’ edilen müşteri markaların Türkiye’de şubeleşmesiyle ‘tukaka’ yapıp apoletlerini sökmeyi gustoluk yapıyordu! Her ne kadar zengin bir yemek kültürünün mirasçıları olsak da restoran menüleri konusunda 10 yıl önceye kadar ‘Cafe de Paris’yi en üst seviye yemek olarak sunulduğunu unutmamak gerek. Belki de çoğu markanın gelişi yanlış değil, erkendi!
O sebepten Nobu’nun İstanbul’la Türkiye’ye dönüşü herkesin en büyük merak! Geçtiğimiz cuma kapılarını açmadan birgün önce deneyimleme fırsatı bulduğumda en büyük merakım ‘kalıcı olur mu’ sorusunun cevabını aradım.
Her ay İstanbul’da
Tam açıldığı tarihin uzun süren yasakların bittiği ilk gün olması büyük avantajdı. Herkes o yüksek sesli müzikte iyi yemek yemeyi o kadar özlemişti ki; o sebepten dönemsel bir avantajla giriş yaptı. Türkiye’deki tedariği ve Türk müşterisini tandığını yakından bildiğim Herve Courtot’nun tüm mutfak operasyonunu baştan sona yönetmesi her ay bunu yerinden denetleyecek olması tabaktaki lezzetin sürdürülebilirliği konusunda büyük güven.
Uluslararası salon operasyonlarının başındaki Steven Iam’ın en büyük yardımcısı daha önce Nobu Bodrum’da birlikte çalıştığı Aybars Taşdan. Son dönemde müşteriyle mesafesi ve bilgisiyle kendi jenerasyonunun en değerli restorancılarından biri diyebilirim. Çekik gözleri ve giyim tarzıyla da Nobu’yla daha da eşleşmiş sanki.
Kalıcı olur mu?
Restoranın üç farklı alanında en sosyal taraf teras bölümü olsada üst katın ilerleyen sürede daha fazla talep göreceğine eminim. Uzun suşi bar, klasik masalar ve cam tavandan gördüğünüz
Ritz’in ‘gök kube’ dokusu size New York’ta dahi olmayan bir his veriyor. Menüdeki alternatiflere bakınca 2-3 tabak dışında bildiğimiz tüm imza yemekler var diyebilirim.
Markanın Bodrum’a sessiz sedasız gelip-gitmesi algılarda bir kirlilik oluşturmadığından ‘ilk kez geliyor’ hissi de veriyor diyebilirim. Bir diğer dikkatimi çeken ilgiyse genç şeflerin Nobu’da çalışma isteğiydi. Sosyal medyamda paylaşım yaptıktan sonra restoranla ilgili görüşlerim kadar CV’lerini markaya iletmiş şeflerden mesaj aldım.
10 yıl önce olsa hem otel içi olması hem de potansiyel ‘baş tacı’ gezentilerden sebep Nobu’nun işi zor olabilirdi. Hem turist profilinin değişmesi hem de otel içi restoranların daha güven uyandırması Nobu’nun kalıcı olacağı konusundaki şüpheleri yersiz kılıyor.
Kavuşmanın fotoğrafı
Sanatçıların konser verememesini hep ekonomik açıdan tartıştık! Özellikle o büyük sahnenin arka tarafındaki orkestra üyeleri bu dönemde büyük geçim sıkıntısı yaşadı. İşin maddi yanı kadar konuşulmasa da sahnenin manevi tatmini sanatçılar için bambaşka özlem. Elinde mikrofon sahnede şarkı söylemek, binlerce kişinin hep bir ağızdan size eşlik etmesinin verdiği o histen 16 aydır uzaktı sahne insanları.
Özlemin son bulduğu o kadar güzel paylaşımlar gördüm ki; bunlardan biri de Ece Seçkin’in menajeri Erhan Sarhan’a olan sarılmasıydı. O sahne özleminin biteceğine olan heyecan o kadar belli oluyordu ki; o tatminin paradan çok daha büyük bir his, meslek değil tutku olduğunu gösteriyordu.