Yeni normalin kalıcı normale doğru evrildiği konular olacak. Siz bakmayın bir yığın yeni teknolojinin hayatımıza entegre olmasına. Aslında bunların çoğu 10 yıl önce bulundu. Muhtemelen tamamen normalleştiğimizde hepimiz online alışveriş konforuna, uçaktan uçağa atladığımız toplantılar yerine Zoom konferanslarına kaldığımız yerden devam edeceğiz.
En büyük belirsizlik moda sektöründe. Bir şekilde turizm kendi normalini bulacak ama insanların kıyafet alma isteği online olarak sadece ‘ihtiyaç’ düzeyinde mi kalacak? Türkiye’nin ilk moda blogger’ıyla evli olunca ister istemez moda sektörüyle ilgili de birçok detaydan haberdar oluyorsunuz. Bir taraf Dior’un online defilesiyle moda sektörünün değişimine olumlamalar yaparken bir diğer taraf online toplantılara direnemeyen iş insanlarının sevdiği Brooks Brothers’ın durumundan sektöre bakıyor. Pandemi sürecinde “Ne kadar çok eşyamız varmış” diyen ihtiyaçları dışında nasıl bir kıyafet tüketim dürtüsü olacağı tüm araştırmaların ana konusu.
Beach çıkışı alışveriş
Geçtiğimiz hafta Çeşme beach’lerinde bunun çözümünü gördüm adeta. Planlı ya da tesadüf, insanlar en yoğun alışverişlerini beach partilerde eğlendikten sonra yapmaya başlıyor. Mesela son dönemin en konuşulanı Momo Beach’in girişinde Ayşe Boyner ve Gizem Esendemir’in ortak standlarında markaları büyük ilgi görüyor. Caroline Koç’un Haremlique a la mer’i, Vakkorama ve Les Benjamins beach konseptli mağazalarıyla tatilin verdiği rahatlıkta alışverişe hazır kitleyi yakalıyor.
Momo’nun kurucusu Burak Beşer kurgu olarak bu tip detayları çok güzel örüyor.
O alıştığımız marka bağıran rüküşlükteki çevre kovalayan genç Alaçatı işletmecilere hiç benzemiyor. Mantısına karpuz atıyor, ahtapotun yatağına humus koyuyor müziklerini de eller havaya şeklinde değil kendi çizgisinde uygulatacağı isimleri seçiyor. O sebepten tüketim toplumunu görmek için belki de en doğru gözlem noktalarından biri.
Mağazacılık ne durumda?
Yeni normalin moda tüketim kodlarına gelince iş sanıldığı gibi Z kuşağının yöneteceği boyuta evrilmeyecek. Yine tüketimi X kuşağı körükleyecek. Pandemi döneminde en büyük değeri mücevher sektörü kazandı. Sektör akıllıca satışla değil, üretimin yokluğundan arzı yöneterek bunu korudu. Kıyafetlerdeyse 2020’nin sezon parçaları saklandı. Online alışverişle markalar ayakta kalıyor ama mağaza deneyimi olmazsa moda da olmayacak!
X kuşağının arada kalmışlıkları eldeki en büyük avantaj. Dünya dijitalleşirken onlar geride kalmıyor ama bir şekilde çocukluğundan kalan şatafat onu başka kodluyor. Mesela elektrikli otomobil fikrine yakın ama statü sembolü gördüğü otomobil hissini motor sesi ve ambleminde arıyor. Kadın versiyonunda bu iş markanın kullandığı materyale değil her zaman sahip olduğu tipografik logoya gidiyor. Gusto kadın mücevherli tasarım takıları takarken, bastırılmış hisli davetseverler logosu bağıran kolyeleri takmaya devam edecek. Tüketimi yapacak X kuşağı için mağazacılık olmazsa olmaz. Asıl soru da bu; yeni normal sonrası mağazacılık nerede ve nasıl olmalı?
Türk tipi dondurma olur mu?
Nedense bizim yerli dondurmacılar lezzetle değil, şovla satış yapmayı seviyorlar. Animatör edasıyla külahla yapılan şovlar, tavayı spatulayla gelişigüzel kazan ustalar ne lezzeti ne de o dondurmanın ideal servisini önemsiyor. Neyse ki son dönem bu işi ciddiye alıp, lezzeti odağına koyan işletmeler oluyor. Benim son keşfim Beylerbeyi’ndeki Ala Turka! Öyle İtalya, Fransa, Arjantin’den taklitlenmiş değil tamamen Türk-Osmanlı kodlarıyla kurulmuş bir marka. Beylerbeyi iskelesinin yanındaki mavi pencereli küçük dükkanlarında 300 çeşit dondurma satıyorlar. Özellikle çift çikolatalı ve yoğurtlu dondurmaya bayıldım. Bu arada Ala Turka bildiğimiz anlamının dışında Osmanlı’daki sokak dondurmacılarına da verilen isimmiş.