Aile içi çekişme, ritüellere boğulmuş bir düzen, istenmeyen gelin... Tam da eskinin reyting koklayıcısı televizyoncularının sevdiği bir senaryo değil mi? Anadolulu töre ya da sonradan görme konumlanamamış İstanbullu bir diziye göre dahi “Yok artık!” denen şeylerin yaşandığını öğrendik tüm dünyanın gıptayla baktığı Royal Family’den!
Bizim yerli dizilerden pek de farkı olamayan bir hikaye Meghan Markle’ınki. Aslına bakarsanız çevremizde o kadar fazla Meghan var ki ritüellere boğulmuş kompleks sahibi ailelerle bu çekişmenin içinde kalan... Meghan kadar akıllı, sahip olduğu mağduriyetleri silah olarak kullanabilecek çevresi olmadığı için onların sadece ‘dedikodusu’ geliyor.
Peki ya Harry’ler? Onlardan daha fazla var sanki! Çevre ve eğitim yüklemesi almış, zorlama proje çocuklar. Aile güdümünden bağımsızlığını alamayıp, sürekli onlara kendini ispat etme çabasında ya da başkaldıracağı günü bekleyen... Hele ki Harry gibi annesi Diana’nın ölümüyle travma yaşamış biri olunca, bu kavganın medyaya kendi verdikleri söyleşiyle intikama dönüşmesi hiç sürpriz değildi...
Irkçılıkla yüzleşme
“Bu yüzyılda hâlâ ten rengine göre insanları ayırt etmek mi?” demeyin! Gördüğünüz gibi dünyaya demokrasi getirenlerin bile kendi torununa dahi bu tedirginlikte bakması, tüm o royal (!) makyajının dökülmesine yeterli değil mi? Her zaman yaptığı gibi bu durumla gerçekte değil; Kraliyet uyarlamaları ‘Bridgerton’daki dükle, jön Arsene Lupen’in esinlenmesini siyahi oyuncular kullanarak yüzleşiyor. Kraliyet’in buna cevabı yine bir yapımla; hatta yeni Bond ajanının Idris Elba gibi siyahi bir İngiliz vatandaşı yapılarak verirse şaşırmayın!
Vatandaş gazeteciliği altında hızı, gerçek ve güvenilir gazeteciliğe tercih edenlere de en güzel cevabı verdi Oprah Winfrey’in bu söyleşisi! Evet; Meghan Markle’ın söyleşiye önceden hazırlandığı hatta duygusallaşacağı anlarından, Harry’nin elini tuttuğu enstantanelere kadar abartı olsa da, Oprah sorularını aynı tonda eleştirel olmayı ihmal etmeden çatır çatır sordu. YouTube üzerinden şöhret olmuş arkadaşlar...
İçi boşaltılıyor!
Ataerkil öğretilerden de sebep, kadın olmak dünyadakinden de zor bizim ülkede... Dünya Kadınlar Günü’nde bununla ilgili farkındalık oluşturalım derken her geçen yıl içi daha da boşaltılıyor sanki. Her yer müthiş reklam kampanyalarına sahne oluyor. İçleri burkan, genellikle şiddet temalı bu reklamlarla markalar, farkındalıktan çok kendilerini itibarlı olarak konumlandırıyor. Hepsinin en büyük kıstası ‘paylaştırma’ tuzaklı! Sosyal medyayla hayatımızda iyice ayyuka çıkan ‘fikir yankılanması’ hastalığıyla “Ben de bu fikirdeyim” demek isteyenler tarafından da aynı amaçla kullanılıp, yayılıyor. Reklamcıların bu ezber metinleriyle markalar paylaşım rekorları kırsa da ucunda yardımın, sorumluluğun değmediği işlerde ticari kalarak sempatiden çok antipati oluşturuyorlar.