"Geç ısınır, geç soğur” der denizciler, Göcek için... Bölgenin gelenekçilerinin sezonu da temmuzda değil eylül ortalarında başlıyor doğal olarak. Kimine göre daha sakin görünsede kendi içinde başka bir yoğunluğu oluyor Göcek’in.
Malum bu sene Yunan adalarına girişler kapanınca, kapasitesinin üstünde bir yoğunluk oldu bölgede. O sebepten gelenekselciler için sarı yazın başladığı ekim, her zamankinden de özlem dolu başladı...
Gelenekselciler yerel restoranlarda eski günlerini yâd ederken, milyonluk tekne sahipleri Göcek’te kendilerine göre deneyimsel nereye mi gidiyorlar? Aslında 2015’ten bu yana Q Lounge ihtiyacı karşılıyor. Harika bir akşam yemeği deneyimin dışında günbatımını tepeden görebileceğiniz manzarasıyla da akşamüstü sosyalliğinin de en rafine adresi diyebilirim. Tabii buradaki yemeklerin uzmanlığını arkasında D-Resort Otel’in yeme içme müdürü Özgür Akın’ın dokunuşları var.
Restoranda Datça domatesiyle, Akya balığını pastırma usulü hazırlayıp, özel sosyalarak sunulduğu Asya-Peru-Türk mutfağının fantastik denemeleri var.
Bence bu yılın sürprizi D’Breeze Restoran. İsminden sebep normal bir otel restoranı algısına kapılıyorsunuz ama en eşsiz Göcek akşam yemeklerinin bu yılki favorisi. İskele üstünde, muazzam ambiyansda servis verilen restoran tüm sezon boyunca ön rezervasyonla sadece misafir ağırladı. Medyada pek rastlamasakta Şef Aydemir Yılmaz’ın menü çalışması belki de Ege mutfağını en iyibeş5 denemesinden biri. Tabii yine arkasında Q Lounge’da olduğu gibi Özgür Akın ve ekibinin tedarik araştırmaları bulunuyor. Başlangıçlardaki kalamar ve mücver topları, ızgara enginar, denizlinin yanık yoğurdu, Bodrum favası ve feta peyniriyle doldurulmuş kabak çiçeği bence sahiplenilmesi gereken Göcek reçeteleri olmuş.
Pandemiyi fırsata çevirip, ters göç alan yerlerden biri de olmuş Göcek. İş hayatının dijitalleştiği şu dönemde 2 bin olan nüfus 6 binleri bulmuş. Bölgenin ik ters göçmenlerinden D Resort Göcek Genel Müdürü Demet Gürer Gönenli bunlardan biri. Onun göçü tam İstanbul’da değil; soğuk rüzgarlı Şikago’ya kadar uzanıyor. Açılışından bu yana sürdürdüğü görevi de kadın istihdamının önemli olduğu şu yıllarda çoğu markaya ilham verici.
Arzak’ta bir Türk
Mehmet Gürs, Maksut Aşkar, Fatih Tutak ve adını saymayı unuttuğumuz onlarca başarılı şef yaptıkları işlerle kendi isimlerini/restoranlarını Türkiye sınırları dışına taşırdı. Tencereden reçete çıkmaz denilen Türk mutfağında şeflerin dokunuşları yeni jenerasyonla da devam edeceğe eminim. Malum; artık ‘aşçı’ felsefesiyle değil, bir sanatçı gibi adımlıyor kariyerini yeni neslin şefleri... Dünyanın en önemli restoranlarında da cesurca stajını görüp bilgi birikimini arttırıyor. Bunlardan sonuncusu iş insanı Ömer Karahan’ın kızı Sena. Aldığı eğitimin ardından önce Spago İstanbul’da işe başlayan Sena, pandemi demeden bavulunu toplayıp, gastronominin en üst seviyesi San Sebastian’a taşındı. Efsane Arzak restoranda işe başlayan Sena, orada kalıcı olacağa benziyor. Umarım orada bulunduğu süre içerisinde Arzak menüsüne kendi dokunuşu olan Türk esintili bir yemeği de menüye ekletir...