Şampiyonlar Ligi finali, Formula 1, ülkelerin seyahat kısıtlamaları derken, turizmin pozitif döneminde olmadığımız büyük gerçek. Hava olumsuz, moraller bozuk! Tam da böyle günlerde geleceğe umutla bakacak, harika bir haber aldım geçtiğimiz hafta... Dünyanın en büyük otel gruplarından Accor’un beyin takımı, tam kapanma sırasında Türkiye’de buluştu. Denetim ziyaretinde bir izlenim verilse de, işin içinden Miami’nin Art Deco mimarisiyle otelcilik dünyasında farklı bir konumda olan popüler markası Feana’nın Türkiye’ye geliş müjdesi çıktı. Bir başka sevindirici gelişmeyse, grubun Londra ve Paris’in de içinde olduğu gelişimine odaklanılacak dört şehirden biri olarak İstanbul’un seçilmesi oldu.
Tabii bunda Türkiye’nin potansiyelinden sonra en büyük pay iki Türk’ün... Accor Otelleri Dünya Ticaret Başkanı Yiğit Sezgin ve Türkiye, Lüks Markalar Müdürü Uğur Talayhan. İsimlerindeki ‘ğ’ harfine kanmayın! Onların global turizmin marka ismi; Yighit ve Ughur’u. Daha önceki yıllarda Türkiye’de görev yapmış Mena ve Hindistan CEO’su Marc Willis’in de ülkemize olan hakimiyeti büyük faktör.
Neden önemli?
Pandeminin en fazla dönüşüme uğratacağı sektörlerin başında geliyor turizm... Öngörülen bir ‘iş seyahati’ sınıfının yok oluşu şimdiden söz konusu. Önümüzdeki dönem tercihlerinde konaklamadan çok deneyimleme otel seçimlerinde belirleyici faktör. Accor da gelişime ağırlık verdiği dört şehirde, bu tip deneyimsel markaları dünya pazarına çıkarmayı planladığını sanıyorum. Buenos Aires ve Miami sonrasında Faena’nın İstanbul’da olacak olması bu bakımdan da sevindirici.
Bu buluşmadaki bilgilerimi teyit etmek için Uğur Talayhan’la yaptığım telefon konuşmasında “Sadece Faena değil” detayını da aldım. The Delano, SLS ve Orient Express gibi markaların da İstanbul’a getirilmesi için uğraşılıyor. Talayhan sohbetimizde Türkiye’ye olan ilginin sanılanın aksine artarak devam ettiğini anlattı. “Şehir olarak vereceklerimizin dünyada alternatifi yok. Hizmet ve servis kalitemizi de öyle. Grubun lüks markaları İstanbul’a gelmek için can atıyor. Marc Willis, Samir Nassir ve Yiğit Sezgin’le sadece İstanbul dışında da yer baktık” dedi. Turizmcilerin çoğu Şampiyonlar Ligi finalinin ertelenmesine avantajlı bakıyorlar. İki yıl sonra 100 binlerce kişiyi ağırlamayı şu anki bin kişilik tanımlı isimlere tercih edecekleri kesin!
ARTACAK VEGAN DÖNÜŞÜMÜ
Beğenin ya da beğenmeyin, vegan ekonomisi neredeyse normal restoranların önüne geçmiş durumda. Bunun farkında olan birçok işletme ‘felsefe’ tarafından kendini anlatarak, dönüşmeye başladı. New York’un meşhur Eleven Madisson Park’ının kurucu şefi Daniel Humm, restoranını etsiz dönüşümünü gerçekten bir felsefeye dayandırarak gerçekleştirdi. Hemen ardından ünlü gastronomi dergisi Epicurious, sayfalarında et tariflerine yer vermeme kararı aldı. Malum; iki yıldır tekelleşmiş dizi platformunda et karşıtı belgesellerin ardı kesilmiyor. Satın alma maliyetlerini ve israfa karşı duruş nedeniyle vegan restoranların felsefesi yeme içme sektörü için kurtarıcı olabilir. Her ne kadar vegan ve vejetaryenliğin popüler kültür tarafından itildiğini yazdığımda ‘vegan saldırısına’ uğrasam da, sağlıklı ve sürdürülebilirlik açısından kaçınılmaz bir dönüşüm söz konusu. Hadi şuraya tahmini de bırakayım; bizim gibi etçil bir ülkede dahi 10 yıl içinde restoranların yarısından fazlası bu konseptte olacak!