03.09.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:
Birsen Altuntaş
Türk sinemasında 45 yılı geride bırakan usta oyuncu Hülya Koçyiğit, artık gelen dizi tekliflerinde 13 bölüm garantisi istediğini söyledi. Seyirciler daha dizilere alışmadan yayından kaldırıldığını belirten Koçyiğit, “Diziler yayından kaldırılınca fatura oyunculara kesiliyor. Bunun için bence diziler 13 bölüm olarak yayınlanmalı. Ona göre hareket edilmeli” dedi. Yeni projelerle ilgili görüşmeler yapan Koçyiğit’le konuştuk.
“Aşk Eski Bir Yalan” isimli diziniz 4. bölümde kaldırılınca “Kanallar dizilerle resmi nikâh değil, imam nikâhı yapıyor” demiştiniz?
Benim başıma gelen bu olay demek ki, herkesin de başına gelebilir. Özeniyorsun, çok erkenden çalışmalara başlıyorsun. Bir sürü proje okuyorsun, nihayet bir konuya ikna oluyorsun, ona göre ekip kuruluyor. Herkeste büyük bir heyecan ama sonra da bakıyorsun reyting diye bir şey var ve o yüksek çıkmayınca bütün bu emek çöpe atılıyor. Herkesin birbirine sorduğu soru bu, nedir reyting? Halkın çoğunluğunun istediğini mi vermek, yoksa doğruyu mu vermek? Özellikle yaratıcı sanatçılarda, senaristte, yönetmende de böyle bir ikilem var.
Bu ikilem sizde nasıl bir etki bırakıyor?
Yani popülist olmak zorunda bırakılıyorsun. Her zaman halkın hoşuna giden şeyleri yapmak demek halka da çok da iyi şey yapmak demek değil. Yaratıcı sanatçılar da istiyor ki, zamanla farklı sözler söylesinler, değişik düşüncelere insanları yönlendirsinler... Basmakalıp, çok tekrarlanmış şeyler, eskiden bizim Türk filmleri ifadesi kullanılan zengin kız, fakir erkek hikâyeleri yapılıyor. Artık biraz televizyonda bir şeyler değişsin istiyorsun. O değişik işleri sunduğun zaman ise seyirci bir anda hemen iyi reaksiyon göstermiyor. Niye ilk etapta dizilerle ilgili 13 bölümlük anlaşmalar yapılıyor? İnsanlar alışsın diye... Ancak üçüncü, dördüncü bölümde kaldırılınca olmuyor.
‘Kültürün politikası olmalı’ Sizi bu sistem dizi oyunculuğundan soğuttu mu?
45 yıllık tecrübeden sonra yeni bir şey söylemedikten sonra, hiç söylememek daha iyi noktasına getiriyorlar seni...
Bu konuda ne kadar katısınız?
Ne kadar katı olabilirim ki, sonuçta oyuncuyum. İyi bir proje geldiğinde, dayanamayıp içinde olmak istiyorsun.
Ekrana gelen dizilerden en beğendiğiniz hangileri?
Konularını biliyorum, ne yapılıyor, ne yapılmaya çalışılıyor, bir profesyonel olarak anlıyorum. O zaman da, o kadar iştahla izleyemiyorum. “Bıçak Sırtı”nı biraz merak ederek izledim. Sevdiğim üç erkek oyuncu bir arada nasıl olacak diye izledim. Çok da iyi olmuştu ama seyirci açısından olmamış. Bunu demek istiyorum. Benim beğendiğim şeyi, seyirci aynı anda beğenmeyebiliyor.
Çağan Irmak’ın “Kabuslar Evi’nden sonra bir şey yaptınız mı?
Yapmadım, demek ki seyirci yerli yapımı korku filmlerine de çok alışkın değil. Ecnebilerin yaptığı korku filmlerine ilgi var ama... Mesela en başarılı görünen film Recep İvedik... Şahan Gökbakar ondan önce “Gen” isimli bir korku filmi yapmıştı. O film, o kadar izlenmemişti.
‘Recep İvedik’i izlediniz mi?
İzlemedim ama ne olduğunu biliyorum.
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, “Recep İvedik’i izlemedim. İzlemeyi de düşünmüyorum” dedi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Benim işim bu ve o filmi izlemem gerek ama bir Kültür Bakanı’nın kesinlikle o filmi izlemesi gerek. Çünkü bu ülkenin kültür bakanı, bu ülkenin insanlarının neyi izlediğini, neden izlediğini çok iyi bilmek zorunda... Bunun için de o filmi görmeli... Yıllarca entelektüel sınıf, hep Türk sinemasının yaptığı filmlere, bıyık altından güldü. ‘Ne olacak, halk eğlencesi bunlar, halkı oyalayacak şeyler’ dediler. Halbuki, halkın duygularını, eğlence anlayışını yakalamış bir işi merak etmeleri gerekiyordu. Halkı nasıl eğitebiliriz, bu yapılanların içine daha ne katabiliriz demediler ama mutlaka halkı anlamaya mecburuz. Halkın merak ettiğini biz de merak etmeliyiz. Popüler kültüre dün yapılan tavır, artık yapılmamalı... Nerede yanlış varsa, orada müdahale edilmeli. “Kültürün politikası olmaz” sözüne de katılmıyorum.
Kültürün politikası olmalı...
Son dönemde çok sinema filmi çekiliyor, bu konuya nasıl bakıyorsunuz?
Geçen yıl Ankara Film Festivali’nde jüri üyesiydim. Bu yıl İpekyolu Film Festivali’nde jüri üyesi olacağım. Oraya gelen filmleri de tabii ki, izlemiş olacağım. İyi niyetli yapılan güzel işler var. Bunlar da sevindirici...
Sinan Çetin, Şahan Gökbakar gibi sinemacılar sanat filmi çekenlerin, popüler film çekenlerin parasıyla film yaptığını söylüyor, sizce bu durum böyle mi?
Ticari sinemaya kimsenin itirazı yok. “Recep İvedik” yapılmasın diyen yok. Ama bu arada insanların düşünce yapısını, zenginleştirecek, geliştirecek, hem sinemayı, hem de insanlığı geliştirecek işlerin de yapılması gerekiyor. Birileri de bunları yapacak. Seyirciye düşen de, aradaki farkı anlayabilmek için de o filmleri de görmek...
Özellikle “Yumurta” filmiyle ilgili son dönemde sinemacılar arasında tartışma yaşandı, siz o filmi izlediniz mi?
İzledim ama o kadar çok ödül alacak film değil tabii ki... Şu kadar değeri hak edecek kadar önemli şeyler söylemiyor, o kadar büyütüldüğü kadar önemli bir film çıkmamış ama bir denemedir. Oturursun izlersin, beğenirsin ya da beğenmezsin... Filmin başrol oyuncusu Saadet Işıl Aksoy da, çok iyi bir tip... İyi bir yönetmenle, iyi bir hikâyeyle çok başarılı işler yapabilir.