Beyoğlu’ndaki kitapçıların sayısı her sene biraz daha azalıyor. Literature Kitabevi’nin daha küçük bir yere taşınması, Simurg’un devredilmesi ve İstiklal Kitabevi’nin kapanmasından sonra, Robinson Crusoe da iflasın eşiğinde
İstiklal Caddesi’nde 19 senedir hizmet veren Robinson Crusoe Kitabevi’ne kaç kere uğradınız?
3 mü 5 mi? Yoksa hatırlayamayacağınız kadar çok mu?
Eğer özel ilgi alanlarına sahip bir okuyucuysanız; Avrupa yayıncılığına, sanat tarihine meraklıysanız, Robinson’un kapısından çok girmişsinizdir.
Her yerde bulunabilecek kitaplar için Mephisto’ya, D&R’a daha çok uğramışsınızdır belki.
Yüksek ihtimalle kitap almak için artık
idefix.com’a, amazon.com’a tıklıyorsunuzdur...
Ben sonuncu gruptanım. Kitapları sanal sepetime atıyorum, piyasa fiyatının altında bir ücret ödüyorum ve kısa sürede masamın üzerinde buluyorum.
Bu mekanik adımlara kendimi fazlaca kaptırdığımı ne zaman fark ettim?
“19 senedir Robinson’un kapısından neden yalnızca
3-5 kez girmişim?” diye düşünürken...
Gizemli, sessiz, ürkütücü
Kitapçı gezmeyi severim halbuki.
Gelişigüzel bir kitap açıp, şarkılardan fal tutar gibi, cümle tutmayı... Unuttuğum klasikleri hatırlamayı...
Ama eskisi kadar sık yapmıyorum bunu.
Yaptığım zaman da ayaklarım beni bilinçsizce Mephisto’ya götürüyor. Oranın “herhangi bir yer” havasını seviyorum.
Kimi müziği duyup içeri girmiştir, kimi fanzin almak için oradadır... Güzel sanatlar öğrencileri alt katta kendilerine en iyi kalemi ararlar... Bazıları renkli defterlerin cazibesine kapılır, bazıları kasaya gidip “Bu çalan hangi şarkı?” diye sorar...
Bu hava, Robinson’da yok.
Oraya mutlak bir sessizlik, mutlak bir gizem hakim.
Mimar Han Tümertekin’in tasarımını yaptığı dükkanın yüksek tavanında, upuzun bir kitap mabedi yükseliyor.
İnsan büyüleniyor.
Sihirli bir kitap dünyasına adım atmış gibi oluyorsunuz.
Biraz ürkütücü bir atmosfer.
Buna rağmen o kadar çekici ki, hiçbir şey alasınız yoksa bile mutlaka bakınır, sayfa karıştırırsınız.
#direnrobinson
İstanbul için kıymetli bir kitapçıdır Robinson...
Varlığıyla İstiklal Caddesi’ni ihya eder.
Kapanmasını, yerine bir zincir restoranın veya bir mağazanın açılmasını hiçbirimiz istemeyiz.
Ama şu da bir gerçek ki; bugün #direnrobinson hashtag’iyle tweet atanlar, benim gibi oradan alışveriş yapmayarak Robinson’u kaderine terk edenlerle aynı kişiler. Geldiğimiz noktanın sorumlusu, biziz...
Peki Robinson’un hiç mi sorumluluğu yok?
Belki de “içe dönük” olmasında; aristokrat duruşundadır sorun...
Önce öde sonra al
Şimdi zor günleri atlatabilmek için “önce öde sonra al” kampanyası başlatmışlar.
500 ve 1000 TL’lik ya da (50 TL’den az olmamak kaydıyla) bir tutar belirleyip RobKart alıyorsunuz. Bu kartla hem kitap alabiliyor, hem de dükkanın ayakta kalmasına destek oluyorsunuz.
Ben de üzerime düşeni yapacağım ama şu da bir gerçek ki; RobKart uzun vadede mali sorunları çözebilecek bir yöntem değil...
Robinson’un daha fazla insana ulaşması; imza günleri, yazar söyleşileri, kitap kampanyaları düzenlemesi gerekiyor. Hatta öğrencileri düşünerek 50 TL’nin altındaki bağışları da kabul etmek iyi bir fikir olabilir...
Umarım bu sorun kısa zamanda çözülür ve Robinson’un kıymetini anlamamız dışında bir olaya vesile olmaz.