“Aynı Yıldızın Altında”nın satış başarısı, hem gençlik edebiyatına ne kadar ihtiyaç olduğunu ortaya koydu, hem de çok basit bir öykünün iyi anlatıldığında etkileyici olabileceğini gösterdi
“Bizim zamanımızda” diye başlayan bir yazı yazacak kadar yaşlı değilim ama sanırım bazı şeyler çok çabuk değişiyor.
“Bizim zamanımızda”, kitapçılarda “gençlik edebiyatı” diye bir kategori yoktu. İpek Ongun romanlarına mecbur ve maruz kaldık; dolayısıyla hayatı çok yanlış bir noktadan okuyup değerlendirmeye mahkum edildik.
Hayatın insana her gün gülümsemediğini ve zamanın, borcumuzun hiç bitmediği bir alıcı gibi olduğunu, ancak 20’lerimize yaklaşırken, Yusuf Atılgan’dan, Oğuz Atay’dan ve Tanpınar’dan öğrenebildik.
90’lar, Türk yayıncılığı ve çeviri edebiyatı açısından zordu. Dünyada çıkan yeni gençlik romanları burada yayımlanmıyordu. “Ölü Ozanlar Derneği” ve “Pal Sokağı Çocukları” gibi birkaç şahane roman dışında, o zamanlar okuduğum hiçbir şeyi anımsamıyorum; belki de anımsamak bile istemiyorum.>
Yeni bir alternatif
Bugünün 15-17 yaş arası gençleri ise, -birçok açıdan olmasa da-, edebi açıdan şanslı sayılabilirler. Daha çok imkan ve alternatif var, kalite de epey yükselmiş durumda...
Birkaç ay önce yayımlanan “Aynı Yıldızın Altında”, bu kategorinin en iyi örneklerinden biri. Hedef kitlesi tarafından da çok çabuk keşfedildi. Şimdi gençler arasında elden ele dolaşıyor, içinde geçen güzel sözler defterlere kaydediliyor, üzerinde “Okey” yazan yüzükler takılıyor. (“Okey”, kitabın belirleyici kelimelerinden biri.)
Kanserli çocuklar aşkla tanışıyor
Kitapta, 16 yaşındaki Hazel Grace’in tiroit kanseriyle mücadele ederken aşkı keşfetmesine tanık oluyoruz. Fakat sanmayın ki; trajedinin bitmediği bir dram hikayesi okuyacaksınız... Bilakis, Hazel ciğerleri bitik durumdayken ve iyileşme umudu yokken bile, hayata karşı dik duruşunu, mizahi yönünü hiç kaybetmiyor. Asla duygu sömürüsüne bulaşmıyor, hatta bunu yapanlarla rahatça dalgasını geçiyor. Dayanılmaz ağrıları olsa da, ailesini üzmemek için kanser destek grubunun “saçma” toplantılarına katılmayı kabul ediyor. Bunu da, “Dünyada 16 yaşındayken kanserin oltasına gelmekten daha b.ktan olan tek şey, kanserine oltasına gelen bir çocuğa sahip olmak” diye açıklıyor. Toplantılardan birinde, sonradan sevgili olacağı Augustus Waters ile tanışan Hazel, en sevdiği yazarın peşinden Amsterdam’a gidiyor, aşkı ve ölümü bir kez daha sorguluyor.
Eleştirilecek çok yönü var ama...
“Aynı Yıldızın Altında”nın eleştirilecek çok yönü var. 16-17 yaşındaki çocukların 25 yaşındaki gibi konuşmaları, kusursuzlukları, ebeveynlerin hikayeye katkıda bulunmaması gibi... Fakat öykünün basitliği, üst düzey mizahı ve John Green’in yalın anlatımı, bütün kusurlarıyla bu kitabı bir şekilde (aslında sevdiğinize inanamayacağınız bir şekilde) sevmenizi sağlıyor.
Bu iyi bestseller örneği, çocuklarına kitap okumayı sevdirmek isteyen ailelerin ilk tercihi olabilecek nitelikte.