Eskiden ‘siyasi hiciv’ diye bir kavram vardı, hatırlar mısınız? Zeki Alasya-Metin Akpınar ikilisinden Levent Kırca’ya uzanan yıllarda, devletin ve devlet adamlarının kıyasıya eleştirildiği; kimsenin tiyatroları basmadığı, televizyonu kapatmadığı zamanlarda, pek de güzel yapılırdı

Mİzah dedİğİn...

Ben küçükken bütün büyüklerin sahip olduğu ve ileride bizim de sahip olacağımızı sandığım, sıradan ve insani bir özellik vardı: Hoşgörü... Şimdi yüksek bir erdem, bulunması zor bir nimet sayılıyor. Devlet adamlarında bir parça hoşgörü aramak, çölde su aramak gibi. Mesela ‘siyasi hiciv’ diye bir kavram vardı eskiden, hatırlar mısınız? Zeki Alasya-Metin Akpınar ikilisinden Levent Kırca’ya uzanan yıllarda, devletin ve devlet adamlarının kıyasıya eleştirildiği; kimsenin tiyatroyu basmadığı, televizyonu kapatmadığı zamanlarda, pek de güzel yapılırdı... Şimdiyse ‘Koca Kafalar Baba Haber Bülteni’nin ‘siyasi hiciv’ diye yutturulan vasat komedisine gülüyoruz. Politik meselelerin, ucuza kaçmadan eleştirebildiği bir mizah anlayışı çok geride kaldı. Özlememek mümkün mü?
ABD ve İngiltere’deki TV şovlarını, Jon Stewart’ı, Jay Leno’yu, Conan O’Brien’ı, David Michael Letterman’ı hatırlatayın. Örneğin Jon Stewart, eskiden Bush’u eleştirirdi ve şimdi de Obama’yı eleştiriyor. Hatta bir programında, atom bombasını II. Dünya Savaşı’nda kullanan ABD Başkanı Truman’ı ‘savaş suçlusu’ bile ilan etmişti. Benzer bir programı şu zamanda bir Türk televizyonunda yapsaydı, bir daha ekran yüzü göremeyeceği aşikâr. Halbuki mizahçının asıl işi bu değil midir zaten? Siyasi ve sosyal çarpıklıkları isterse abartarak, isterse karikatürize ederek dile getirmek... Mizahçı gerçeği deforme edebilme hakkına sahiptir. Bizde hapis korkusuyla yapılan mizahın, siyasete bulaş(a)maması bile bir mizah konusu.

Bir akşam şovu yapsa...
Geçen hafta sahnede Ferhan Şensoy’u izlerken aklımdan bunlar geçti. ‘Nasri Hoca ve Muhalif Eşeği’ oyunundaki zeka dolu siyasi hicvi nasıl da özlediğimi fark ettim. Ferhan Şensoy’un kendine has politik mizahını, muhalefetini, neşe dolu bir sahnede; ama neredeyse boş bir salonda izlerken; özlem duydum daha özgür bir ülkeye, hoşgörülü siyasetçilere, kendiyle dalga geçebilme erdemine sahip olabilen bir topluma... Ve çok üzüldüm Türkiye’de doğan Ferhan Şensoy’a. Bilgisi, görgüsü ve sanatıyla, Jon Stewart’tan, Jay Leno’dan, Conan O’Brien’dan fazlası varken, binlerce kişiyi peşinden sürükleyebilecekken, böyle bir ülkede 50 kişiye tiyatro yapıyor. Halbuki bir televizyon programı yapsa, yer yerinden oynardı. Avrupa’daki örnekleri gibi bir akşam şovuna çıkabilseydi, çıkarsalardı yani, kitleleri peşinden sürüklerdi.
Bugün Halep Pasajı’nın en eski sakini olan Ses 1885-Ortaoyuncular Tiyatrosu’nda haftanın 1-2 günü oyuna çıkıyor Ferhan Şensoy. Geri kalan günlerde Bodrum Yalıkavak’taki evinde oyun yazarak geçiriyor günlerini. Bu saatten sonra bir şey olacağı yok, tahminim kendi de istemez artık. En azından bu adaletsiz dünyada, kendisini Ses Tiyatrosu’nda yalnız bırakmamaktır bize düşen.
www.ortaoyuncular.com

Haberin Devamı

HEPiMiZ HIRSIZIZ!

Haberin Devamı

Hocalığı kendinden menkul Nasri Hoca, halkın oy verecek parti bulamadığını fark eder. Kendi partisi HVÇP’yi (Hak Verilmez Çalınır Partisi) kurar. Partinin amacı, basit hırsızlıkları suç olmaktan çıkarmaktır. Nasri Hoca şöyle anlatır amaçlarını: “Neyi savunacağız? ‘Size refahı getireceğiz’ desek, halk getiremeyeceğimizi biliyor. Sittin yıldır söyleniyor, ortada refah yok. ‘Huzur, güvenlik, özgürlük getireceğiz’ desek, böyle şeyler olmayacağını biliyor halk.
50 yıldır politikacılar bunu söylüyor, oy alamıyor. ‘Al sana kömür, al sana beyaz eşya’ deyince halk hemen tav oluyor. ‘İktidardan bir şey arakladım’ diye mutlu oluyor. Bu basit bir hırsızlıktır işte! ‘Al sana basit hırsızlık özgürlüğü’ desek, bizim halkın gözü döner. Arkadaşlar! Biz HÇVP olarak şunu savunacağız: Bir ülkede yönetenler hırsızsa, yönetilenlerin de hırsızlık hakkı doğar! Hepimiz hırsızız!”

Haberin Devamı