Kızı Amy Winehouse’un şöhreti üzerinden milyon dolarlar kazandığı iddia edilen Mitch Winehouse, hem kendini aklamak hem de kızını onurlandırmak için, epik bir biyografi yazdı. Mitch, “Kızım Amy” kitabında, Winehouse’un uyuşturucu bağımlılığından “aşağılık serseri” diyerek bahsettiği damadı Blake Fielder-Civil’i sorumlu tutuyor
İnternette bir Amy Winehouse videosuna denk geldiğimde bile gözlerim doluyor. Sadece şarkılarının, müziğinin, sözlerinin verdiği acıdan değil. Gözlerinden okunan, “Ne işim var benim bu sahnede?” rahatsızlığı yüzünden de üzerime bir kara bulut çöküyor... Belli ki rahat değil sahnede, kalabalığı sevmiyor, sanki evde yalnız başına şarkı söylese daha mutlu olacak... Saklayamıyor rahatsızlığını, rol yapamıyor. Babası Mitch Winehouse da onu anlatırken, “Sahne korkusunu üzerinden atamadı” diyor. Sık sık arkasına dönüp orkestrasına yardım dilenir gibi bakması, durup durup onlara sarılması bundanmış. YouTube’taki videolarını izlerseniz, çok az konserinde onu rahat (ve ayık!) görebilirsiniz.
Mitch Winehouse: “21’inci yüzyılın en çok satan İngiliz albümü Back to Black, Tanrı’nın yarattığı en aşağılık serseriyle ilgili. Oldukça ironik değil mi?”
İlk şarkısını 11 yaşında yazdı
1983 doğumlu İngiliz şarkıcının hayatı, sıradan başlıyor. Babası doğum anını, “Gelişi tipik Amy tarzında, tekmeleyerek ve çığlık atarak oldu” diye anlatıyor. Küçükken okula geç kalan, öğretmenleriyle sorunlar yaşayan Amy, büyüdükçe okulun otoriter tarzından sıkıldığını, sanat fakültelerine gitmek istediğini fark ediyor. “11 yaşındayken şarkı yazmaya başladı, bazıları iyiydi, bazıları berbat. İyilerden biri, ‘I Need More Time’ idi. Bu şarkıyı benim için ölmeden birkaç ay önce çalmıştı. İnanın bana, albümlerinden birine girecek kadar iyiydi. Bu şarkıyı kayda almamış olması ne büyük kayıp” diye anlatıyor babası.
“Back to Black”in hikayesi
İlk albümü ‘Valery’ beklenen ilgiyi görmeyince, ABD’ye açılma umudu da rafa kalkıyor. O sıralarda kokain kullanan Amy’nin yolu, onu eroine alıştıran Blake Fielder-Civil ile kesişince, hayatı tamamen değişiyor. Tanıştıktan iki hafta sonra göğsünün üzerine ‘Blake’ dövmesi yaptıran Amy, ‘Back to Black’ şarkısını, Blake, eski sevgilisine döndüğünde yazıyor.
Amy’nin ikinci albümündeki parçaların, Blake aşkının yansımaları olduğunu öğreniyoruz: “Şarkılarının çoğu Blake hakkındaydı. Onun hakkında şarkı yazmanın rahatlattığını ve ‘Back to Black’in ilişkileri bittiğinde olanları özetlediğini söylemişti: Blake eski sevgilisine, Amy de karanlığa, içkiye ve zor zamanlara dön-
müştü. Bu en içten bestelerindendi; çünkü iyisiyle kötüsüyle hepsini yaşamıştı” diye anlatıyor babası.
Blake ve uyuşturucu hayatından çıktıktan sonra; yönetmen Regg Traviss’le sevgili oluyor ama bu kez de alkole sarıyor Amy. Babası, genel kanının aksine ölümünün uyuşturucudan değil, alkolden olduğunu söylüyor: “Amy’nin kanında bulunan alkol miktarı çok yüksekti. 100 ml. kanda 416 ml. alkol vardı. Otopsiyi yapan doktor, 100 ml. kanda 30 mg.’dan fazla alkolün ölümcül düzeyde olduğunu söyledi.”
Babasına inanıyor muyuz?
Mitch Winehouse’un İngiliz basınındaki imajı parçalı bulutlu. Kızının servetini harcayan, daha çok para kazanması için onu konserden konsere sürükleyen, otoriter bir baba olarak tanıyoruz onu. Kitabı gördüğümde, “İşi iyice ticarete döktü!” diye düşündüm. Okuyup bitirdiğimdeyse, Mitch’e inandığımı fark ettim. “Neden o zaman şöyle yapmadı da böyle yaptı?” diye aklınızın bir köşesinde kalan bütün sorulara tek tek cevap veriyor. Kızını hangi zorluklarla kliniğe götürdüğünü, ondan para koparmaya çalışan Blake’i ve ailesini nasıl idare ettiğini, yaptığı fedakârlıkları, aşırılıkları anlatıyor.
Okumanızı videolarla destekleyin
Pegasus Yayınları’nın çevirdiği kitap, dil ve imla hatalarıyla dolu ve bu durum doğal olarak okumayı zorlaştırıyor. Hiçbir edebi özelliği olmamasına rağmen, tekrarlayan kelimeler, cümleler zaman zaman can sıkıcı olabiliyor. Benden size tavsiye; okurken yanınızda mutlaka bir akıllı telefon veya bilgisayar bulundurun ve Mitch’in anlattığı sahneleri fotoğraflarla, videolarla bir de internetten bulup izleyin.
ÖLÜM ANI
“Cep telefonum çaldı. Ekranda ‘Andrew-Güvenlik’ yazıyordu. Amy beni sıklıkla kendi güvenlik görevlisinin telefonunu kullanarak arardı. ‘Merhaba tatlım’ dedim ama arayan o değil; Andrew idi. Ne dediğini zor anlayabildim. Tek çözebildiğim: ‘Hemen eve gelmelisiniz, hemen eve gelmelisiniz’ oldu. ‘Ne? Sen neden bahsediyorsun?’ diye sordum. ‘Hemen eve gelmeniz gerekiyor’ diye tekrarladı. Birden dünyam yıkıldı. ‘Yoksa kızım öldü mü?’ diye sordum. Andrew, ‘Evet’ dedi.”
Pegasus Yayınları, 22 TL.