24.08.2023 - 02:30 | Son Güncellenme:
Nükhet Everi
Nükhet Everi | nukheteveri@yahoo.com - Van, Doğu Anadolu’nun hiç şüphesiz en güzel ve özel şehirlerinden biridir. Hazirandan itibaren tüm yaz, hatta sonbaharın neredeyse sonlarına kadar Van’a gitmek için en iyi zamanlardır. Genelde Van gezileri için bu aylar tercih edilse de kış aylarında da gidilebilir aslında. Belki diğer aylarda yapabileceğiniz bazı şeyleri yapamasanız da kışı kış gibi yaşayan ender şehirlerden biridir Van. Bugün Van Gölü kıyısında yer alan Van şehri tarihte hep orada değildi. Su seviyesinin değişmesi ve savaşlar nedeniyle sürekli yer değiştirmek zorunda kalmıştı. Orta Çağ İslam coğrafyacılarının “buhayre” (küçük deniz), Osmanlı’nın “Van Deryası”, yerel halkın da “deniz” dediği Van Gölü, volkanik Nemrut Dağı’nın patlaması sonucu meydana gelen kraterde biriken suların oluşturduğu bir göldür, suyu sodalı ve çok güzeldir. Türkiye’nin en büyük gölü olan Van Gölü’nün üzerinde Akdamar, Çarpanak, Adır ve Kuş isimleriyle anılan dört ada yer alır ve bunların en önemlisi olan Akdamar’a (Ahtamar) Gevaş İskelesi’nden keyifli bir tekne yolculuğuyla ulaşılır.
Surp Haç Kilisesi
Akdamar Adası’nın üzerinde yer alan, dış yüzeyinde Tevrat ve İncil konulu kabartmaları ve eşsiz mimarisiyle Kral I. Gagik Dönemi’nde yapılan Surp Haç (Ahtamar) Kilisesi ise Van gezilerinin olmazsa olmazıdır. Hristiyanlığa geçmiş ilk feodal aile olan Ardzruni Hanedanı’nın kralı I. Gagik’in burada 10. yüzyılda inşa ettirdiği saray, hisar, liman ve dış cephesi rölyeflerle (kabartmalar) süslü kiliseden günümüze yalnızca Mimar Manuel’in tasarladığı kilise gelebilmiştir. Diğer yapılar zaman içinde Van Gölü’nün sularının yükselmesi sonucu yok olmuşlar. Yüzyıllar içinde yapılan şapeller, çan kulesi ve revak gibi pek çok ekleme ile kilise de epey değişikliğe uğramış. Ayrıca bu yeni yapılar dış cephenin kimi kısımlarındaki bazı rölyefleri görünmez hâle gelecek biçimde kapatmış. Dört ana yöne bakan kilisenin duvarları farklı yükseklik ve boylardaki rölyef kuşaklarıyla çevrilidir. Ana kuşak, en alttaki iki metre yüksekliğindeki kuşak ve alçak rölyeflerden (çok büyük ancak çok derin oyulmamış figürler) oluşur. Bu kuşağın üzerinde antik sembollerden ve hayvan figürlerinden oluşan bir başka kuşak daha vardır. Buradaki rölyefler daha derinden oyulmuştur ve diğerlerine göre daha belirgin bir yapıya sahiptir. Bu kuşağın üzerinde de birbirine dolanmış asma dalları yer alır. Dalların arasından halkın yaşamından sahneler (arazilerin ekilip biçilmesi, hasat, şarap hazırlanması, eğlenceler, av sahneleri vb) görülür. En üstteki alınlık kısmında ise birbirini kovalayan vahşi hayvanlar, masklar, armalar ve semboller vardır.
Kabartmaların anlamı
Kiliseyi ziyaret ederken bölge ve Hristiyanlık tarihi hakkında bilgi sahibi olmak, Eski ve Yeni Ahit’i, yani Tevrat ve İncil’i biraz da olsa bilmek, ziyaretçiyi bu kiliseyi yalnızca görüp hayran olmaktan bir adım ileri götürüp muhteşem taş işçiliği ile birleşip ortaya çıkan hikâyeleri daha iyi anlamasını sağlayacaktır. Kilisenin dört bir yanındaki üçgen alınlıkların tam ortasında her cephede ayrı bir İncil yazarı resmedilmiştir. Güneyde Aziz Lukas, kuzeyde Aziz Markos, batıda Aziz Matta ve doğuda da Aziz Yuhanna yer alır. Batı ve doğu cepheleri, verdikleri mesajlar ve dinî detaylarıyla da çok önemlidir. Kilisenin batı cephesinde Kral Gagik’i başında bir hale ile Hazreti İsa’ya kilisenin bir maketini sunarken gösteren kompozisyon, Ardzruni ailesinin dindarlığını temsil eder. Kral Gagik’in ve İsa Mesih’in yanında birer ince uzun ve kanatlarının üzerinde birçok göz figürü bulunan seraf (melek) figürü vardır. Batı cephesinden kuzeye doğru yürürseniz en başta Daniel ve kızgın fırına atılıp ölmeyen üç arkadaşı ile karşılaşırsınız. Daniel aslanların ininde, aslanlar onun ayaklarının ucunda dururken resmedilmiştir.
Biraz ötede Davut Peygamber, dizlerinin üzerinde bir aslanın karşısındadır. Yanındaki hayvan figürlerinden sonra at üzerinde ellerinde mızraklarla üç aziz resmedilmiştir. En sağdaki eli ayağı bağlı bir adamı öldüren Aziz Georgios’tur. Ortadaki bir panteri öldüren Aziz Sergius ve en soldaki de bir ejderhayı öldüren Aziz Theodor’dur. Bu azizlerin solunda kilise alınlığının altındaki pencerenin sağında Havva, hayat ağacı ve dört bacaklı yılan, pencerenin solunda ise Âdem ile Havva görülür. Havva elindeki elmayı ısırmak üzeredir, Âdem sol elini daldaki bir meyveye doğru uzatmış, sağ elinde de yasak meyvenin bir parçasını tutmaktadır. Onların solunda İsa Peygamber, onun solunda Yahuda Kralı Hezekiya ve bazı hayvanlar resmedilmiştir. Kuzey cephesinin en sol köşesinde devasa bir Samson figürü vardır. Saçlarına dikkatle bakın. Başına hiç ustura değmemiştir. Belki Samson ve Delilah hikâyesini bilirsiniz. Ana rahmindeyken Tanrı’ya adanmıştır, tıraş olursa gücünü yitirecek ve sıradan bir adam olacaktır. Güney cephesinin en sol köşesinde Yunus Peygamber’in hikâyesi resmedilmiştir. Yunus Peygamber’i en solda tekneden atılırken görürüz. Burada canavar gibi resmedilmiş büyük bir balık (balinadır bu) onu yutmaya hazırlanmaktadır. Hemen sağında ise aynı balina Hz. Yunus’u açık ağzından dışarı çıkarmıştır ve Yunus Peygamber asma kabağının altında sakin bir şekilde uzanmaktadır. Bu iki figürün üzerinde Yunus Peygamber’i kendini Ninova Kralı’na tanıtırken görürüz. Kralın yanındaki dört madalyonun içindekiler de Ninova kenti sakinleridir. Kim bilir, balinanın bir canavar gibi resmedilmiş olması acaba zaman içinde insanların Van Gölü canavarı hikâyesini oluşturmasına neden olmuş olabilir mi? Bu sahnelerin hemen solunda Hz. İshak’ın kurban ediliş sahnesi vardır. Onların sağında da Hz. Musa ve melekler görülür. Kilisenin bu cephesinde bulunan giriş kapısının yanında tahtta oturan İsa Mesih ve yanında kucağında bebek İsa ile Meryem Ana tasviri bulunur. Hemen altında ise baş melekler Cebrail ile Mikail yer almaktadır. Kapının sağında ise Ardzrunili iki şehit ve en sağ köşede ise Peygamber Eli, İsrail Kralı Saul, Peygamber Samuel, Peygamber Davud ve dev Goliat vardır. Davud’un Goliat’ı öldürme sahnesidir bu ve Ardzrunilerin kötülüğü alt etmedeki yiğitlik ve kuvvetini simgeleyen hikâyelerden biridir. Doğu cephesi adanın topografik yapısı nedeniyle rölyeflerin en iyi göründüğü cephedir. En solda Vaftizci Yahya sol elini Aziz Kirkor Lusavoriç’e (Ermenilerin Hristiyanlığa geçmesine neden olan, en önem verdikleri aziz) uzatır. Pencerenin solunda Aziz Thadeus, sağında Nusaybinli Mor (Aziz) Yakup vardır. Bunlar da Hristiyanlığın Ermenistan’a önce Mezopotamya’dan, sonra batıdan geldiğini göstermesi açısından çok önemlidir. Onların yanında havarilerden Aziz Toma ile Peygamber İlyas vardır. Pencerenin üstünde de Hz. Âdem’in hayvanlara isim verme sahnesi. Bu cephe teolojik açıdan hakkında onlarca makale yazdıracak ilginç sembollerle selamlar bizleri. Kilisenin içinde de İncil’den temalar işlenmiştir. Ama günümüze kadar gelenleri de çok silik bir şekilde olduğu için tam olarak görmek mümkün değildir. Fakat mimari açıdan kilisenin içi görülmeye değer.
Adanın efsanesi
Siz şimdi adayı ve kiliseyi gezip inceledikten sonra adanın dilediğiniz bir noktasında oturup biraz manzarayı izleyin ben de size adanın adının nereden geldiğinin hikâyesini anlatayım. Bu ünlü Ermeni şair Hovhannes Tumanyan’ın anlatımıyla efsaneleşmiş bir hikâyedir. Ermeni bir keşişin adı Tamara olan dillere destan güzellikte bir kızı varmış. Adanın çevresindeki köylerde çobanlık yapan bir genç Tamara’ya âşık olmuş. Çoban, Tamara’yı görebilmek için her gece adaya yüzermiş. Tamara da hava kararınca ona yolunu bulsun ve nerede olduğunu görsün diye fener tutarmış. Babası bir şekilde haberdar olmuş bu durumdan. Fırtınalı bir gecede baba eline bir fener alıp kıyıya inmiş ve sürekli yer değiştirerek genç çobanın oradan oraya yüzüp yorulmasına sebep olmuş. Gücünü tamamen yitiren delikanlı karanlıkta fırtınanın içinde o azgın sularda kaybolup gitmiş ama boğulmadan önce “Ah Tamara!” diye bağırmış son nefesiyle. Olanları gören ve bu son çığlığı duyan Tamara da kendini gölün sularına bırakmış. Derler ki o günden sonra ada “Ah Tamara” adıyla anılmış. Anadolu’nun derin tarihinin içinden çıkıp gelen bu hüzünlü ama güzel efsane bana her zaman yanlış bir şekilde İstanbul’daki Kız Kulesi ile ilişkilendirilen ama aslında Çanakkale Boğazı’nda geçen Hero ile Leandros efsanesini hatırlatır.
Bir Van gezisinin olmazsa olmazları
*Van 100. Yıl Üniversitesi bünyesinde bulunan Van Kedi Villası
*Van Kalesi
*Van ve civar bölgelere ait eserlerle Türkiye’nin en güzel müzelerinden biri olan Van Arkeoloji Müzesi
*Dr. Afif Erzen’in kazılarıyla gün ışığına çıkmış olan ve Urartulardan günümüze kadar gelen surları, Haldi Tapınağı, saray yapıları, sarnıcı ve erzak depolarıyla Çavuştepe Kalesi
*Van-Hakkâri yolunda yer alan en güzel Orta Çağ kalelerinden Hoşap Kalesi
*Van Gölü ve Süphan Dağı manzaraları eşliğinde Tatvan’a gidip oradan ulaşabileceğiniz Nemrut Dağı
*Nemrut Dağı’nın kalderasında yer alan, etrafta fokurdayan bacaları ve değişik büyüklükteki gölleriyle bir doğa harikası olan Nemrut Dağı Krater Gölü
*Benzersiz taş işçiliği örnekleriyle Ahlat Selçuklu Mezarlığı, Emir Bayındır Kümbeti, Çifte Kümbetler ve Ulu Kümbet ile Halime Hatun Türbesi
*Yol üzerinde Malazgirt Savaşı’nın yapıldığı ovaya yakın ve İran sınırına teğet geçtiğinizi bilmenin heyecanını yaşayacağınız bir başka doğa harikası Muradiye Şelalesi
*Gerçek bir Van kahvaltısı etmeden, yaşatılmaya çalışılan sanatlardan Van’ın dünyaca ünlü kilimlerini ve gümüş üzerine yapılan savat işçiliğini yerinde görmeden, Adilcevaz’ın ünlü bastonlarından almadan, Van Gölü’nde yüzmeden de dönmek olmaz.