ArkeolojiEvine dönen kültür mirası

Evine dönen kültür mirası

18.12.2023 - 04:22 | Son Güncellenme:

.

Evine dönen kültür mirası

Aykut Ferah/ Milliyet Arkeoloji Proje Danışmanı- Değerli Milliyet Arkeoloji Dergisi Okurları;

Haberin Devamı

Arkeolojik alanlar ve somut kültürel varlıklar ne üzücüdür ki savaşlar, kaçak kazılar yahut ekonomik gelişmeler, yol, baraj yapımı, madencilik gibi faaliyetler neticesinde yıkıcı etkilere maruz kalmış ve bunun bir sonucu olarak da tarihi bütünsel olarak açıklama ve anlama misyonları zaman zaman sekteye uğramış veya ortadan kalkmıştır. Bu bağlamda arkeoloji bilimi, özellikle bizim gibi çağlar boyunca medeniyetlere ev sahipliği yapmış, tabiri caizse her köşesinden farklı bir arkeolojik bulgu fışkıran ülkemiz için olduğu kadar, dünyada da savunmasızdır. Özellikle yasa dışı ticarete sebep olan kaçak kazılar, bulunan eserlerin satışından elde edilen maddi hacmin boyutlarının artması sebebiyle gittikçe popülerleşmiş, ulaşımın kolaylaşması, teknolojik gelişmelerin hız kazanması da kaçak kazı yolu ile bulunan arkeolojik eserlerin küresel ticaretini kolaylaştırmıştır. Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu’na göre kültür varlıkları; “Tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklar” şeklinde tanımlanmaktadır. Kültür varlığı kaçakçılığı bir toplumun doğal ve kültürel mirası niteliğindeki kültür ve tabiat varlıklarının, bilimsel amaç ve yöntemlerden uzak olarak, kaçak kazılar ve soygunlarla yalnızca maddi amaç güdülerek ele geçirilmesi, onun ticari bir meta olarak görülerek pazarlanması ve üzerinden kişisel çıkar sağlanması olarak tanımlanmaktadır. Burada yasa dışı kültür varlığı ticaretinin kilit noktasını ne yazık ki kaçak kazıcılar oluşturmakta ve bu eski eserlerin topraklarından koparılmasının asıl motivasyonunu ise arzdan daha çok talep oluşturmaktadır. Kaçak kazıların gizlilik içinde yapılıyor olması da problemin boyutunu tespit edebilme açısından sıkıntılara yol açarken aynı zamanda bu kazıların yarattığı yıkımı ölçmenin gerekliliğini ve önemini de ortaya koymaktadır. Avrupa ve Amerika’da 18. yüzyıl itibariyle özellikle bilim ve teknoloji alanında yaşanan gelişmeler, akabinde gerçekleşen Sanayi Devrimi ile birlikte ülkelerin ve bireylerin ekonomik refah seviyesi artmıştır. Temel ihtiyaçlarının ötesinde kişisel gelişimlerine odaklanabilen insanlar kültür, sanat alanlarına ve eski eserlere ilgi göstermiştir. Böylece Anadolu başta olmak üzere, Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetinde bulunan topraklardan tarihi ve kültürel eserleri yağmalamak sureti ile ülkelerine götürmüşlerdir. Batıda gelişen koleksiyonculuk ve müzecilik faaliyetlerine paralel olarak Osmanlı İmparatorluğu’nda başlayan eski eser kaçakçılığı, İmparatorluğun yıkılma döneminde en yüksek seviyeye çıkmıştır. Osmanlı Dönemi’ne ait en bilinen kaçakçılık örneklerinden biri Schliemann tarafından Troya’da başlatılmış kazılardır. Schliemann, 1873 yılında bulduğu bir grup eseri yurt dışına kaçırmıştır. Yaptığı ilk kazılarda tarihi ve kültürel yapılara da zarar vermiş olan Schliemann, “Bulduğum değerli şeylerin hepsini kendime saklayarak, onları bilim adına kurtardım. Tüm uygar dünya yaptıklarım yüzünden beni alkışlayacaktır” demiş ve yaptığı hırsızlığı bu yolla kapatmaya çalışmıştır. Kültür varlığı kaçakçılığının çoğunlukla sınır aşan bir suç şeklini alması ve insanlığın kültürel mirasına geri dönüşü olmayan zararlar vermesi, sorunun tespiti ve özellikle çözüm yolları konusunda milletlerarası çalışmaların gerekliliğini ortaya koymaktadır. Ulusal mevzuat ile uluslararası mevzuat arasındaki farklılar da kültür varlıkları kaçakçılığında ne yazık ki kaynak konumunda bulunan ülkemiz açısından büyük sorun oluşturmakta, kaçırılan eserlerin ülkeye iadesinde zorluklar yaşanmaktadır

Haberin Devamı

41 eser daha

Haberin Devamı

Ancak son yıllarda özellikle Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri tam bir adanmışlık ile yurt dışına kaçırılan eski eserlerimizin iadesi adına olağanüstü çaba sergiliyor. Geçtiğimiz hafta ülkemizden yasa dışı yollarla çıkarılmış bir grup eserimizi daha başarılı çalışmalar sonucunda New York’ta teslim alan Bakanlık yetkilileri 41 kültür varlığımızın daha evine dönmesini sağladı. Böylece Cumhuriyetimizin 100. yılında iadesi sağlanan eser sayısı 30 bin 59’a ulaştı. Ancak daha gidilecek uzun bir yolumuzun olduğu da aşikâr. Çağdaş bir toplum olmanın ve bu toplumu değerleri ile birlikte gelecek kuşaklara aktarabilmenin koşullarından biri de kültürel varlıkları, insanlığın ortak mirası olduğu bilinciyle muhafaza etmektir. Bu toprakların mirasına sahip çıkmak, kültürel varlıklarımızı korumak ve aynı zamanda gelecek nesiller nesillerin ortak tarihimizden ilham almasını sağlamak hepimizin görevidir.