ArkeolojiArkeolojiye diplomat gözünden bir bakış: Kommagene ve Dağın Kraliçesi

Arkeolojiye diplomat gözünden bir bakış: Kommagene ve Dağın Kraliçesi

21.03.2022 - 10:37 | Son Güncellenme:

Kommagene Krallığı’nın önemi, dönemin iki “süper gücü” arasında kalan, ticarette güçlü bir devlet olmasından ve bu iki etkili kültür arasında bir köprü olma isteğinden geliyordu. “Nemrut Dağı’nın Kraliçesi” Theresa Goell de hayatını Nemrut’taki kazılarla bu uygarlığa adamıştı

Arkeolojiye diplomat gözünden bir bakış: Kommagene ve Dağın Kraliçesi

Oğuz Çelikkol - Emekli Büyükelçi

Haberin Devamı

Arkeolojiye gençliğimden bu yana ilgi duydum. Esasında bakıldığında diplomasi ve siyasi tarih ile arkeoloji arasında çok yakın bağlar bulunduğunu görürüz. Bunun en iyi örneklerinden biri İstanbul Arkeoloji Müzelerinde sergilenen Kadeş Barış Antlaşması. Bu anlaşma Antik Dönem’de, bugünkü Suriye’de Kadeş’te yapılan savaştan sonra, Hititler ile Eski Mısırlılar arasında, M.Ö. 1280’li yıllarda imzalandı. M.Ö. 13. yüzyılda imzalanan anlaşma, 20. yüzyılın başında Hititlerin başkenti Hattuşa’da (Boğazköy) yapılan kazılarda ele geçen Hitit arşivleri içinde bulundu. Kadeş Antlaşması bize Antik Dönem’de de bu anlaşmanın hazırlanmasında görev alan profesyonel diplomatların bulunduğunu gösteriyor. Antik Dönem’de de büyük olasılıkla devletler arasındaki ilişkilerin yürütülmesinde diplomatlar çalışmakta; antik devletler, hatta şehir devletleri aralarındaki siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkileri düzenlemek, yürütmek için birbirlerine elçiler göndermekteydi.

Haberin Devamı

Arkeolojik zenginlikler

Meslek hayatım boyunca da arkeolojiye ilgim devam etti. Türkiye’nin Birleşmiş Milletler New York Ofisi Nezdindeki Misyonu’nda görevli olduğum dönemde Metropolitan Müzesi’nde epey zaman geçirmiştim. İsrail, Yunanistan, Tayland ve Suriye’deki büyükelçilik görevlerim sırasında bu ülkelerdeki geçmiş medeniyetlerle ilgilendim, hemen hemen tüm antik kent kalıntılarını ziyaret ettim. Mısır ve Irak’taki antik medeniyetler beni çok etkiledi. İlerleyen yaşıma rağmen arkeolojiye olan bu ilgimi Türkiye’nin arkeolojik zenginlikleri üzerine kurduğum bir hikâye üzerinden roman haline dönüştürmek istedim. Romanımdaki hikâyede Nemrut Dağı, Antik Kommagene Krallığı ve Kral Antiochos önemli birer rol olmakla birlikte, Türkiye’nin diğer arkeolojik zenginliklerini de ön plana çıkarmak istedim. Aklımda Nemrut’u takip edecek, arkeoloji temalı başka kitap hikâyeleri de var. Ama roman yazarlığını sürdürme diğer meşgalelerim sebebiyle benim için, bu yaşımda, çok da kolay değil. Bakalım zaman ne gösterecek? Daha genç bir diplomatken Nemrut Dağı’ndaki Kral Antiochos Tapınağı’nı ziyaret etmiş, büyük hayranlık duymuştum. Kommagene uygarlığı Batı ile Doğu arasında köprü rolü oynamak istemişti. Nemrut’ta vurguladığım gibi; Kommagene Krallığı Anadolu’da M.Ö. 1. yüzyılda kurulmuş, küçük ama önemli bir devletti. Önemi o dönemin, şimdiki terimiyle “iki süper” gücü Roma ve Pers imparatorlukları arasında kalan, ticarette güçlü, tampon bir devlet olmasından ve iki kültürü bir araya getiren bir sentez ortaya çıkarmak, zamanın iki etkili kültürü arasında bir köprü olmak istemesinden geliyordu. Kommagene uygarlığı ve etkisinin Kral Antiochos Dönemi’nde zirveye ulaştığı, Antiochos’un Nemrut Dağı’nın zirvesinde izleri günümüze kadar gelen, gören herkesi hayran bırakan, devasa heykelleriyle meşhur tapınağını yaptırdığı biliniyor. Türkiye tarihi ile benzerlikleri çok. Antiochos, anne tarafından Pers, baba tarafından da Makedonya’dan geliyor. İki kültürü bir araya getirmek istiyor. Ortaya koyduğu tanrı heykelleri de bundan kaynaklanıyor. O zamanın “süper devletleri” arasında bulunması nedeniyle de çok zengin oluyor.

Haberin Devamı

Arkeolojiye diplomat gözünden bir bakış: Kommagene ve Dağın Kraliçesi

ARKEOLOJİDEN ROMANA

Haberin Devamı

Türkiye’nin eski İsrail, Suriye ve Yunanistan Büyükelçisi, deneyimli diplomat Oğuz Çelikkol, kariyeri boyunca sürdürdüğü arkeoloji merakını, meslek bilgisiyle birleştirerek bir romana imza attı. Çelikkol, Anadolu’da Batı ve Doğu arasında köprü olmak isteyen bir medeniyetin izlerini sürdüğü kitabında, Nemrut’a gönül vermiş, hayatının büyük bölümünün yanı sıra ebedi istirahatinde de orada olmak isteyen bir bilim kadınının hikayesinden yola çıktı. Siyaset, tarih, arkeoloji disiplinleriyle 3 bin yıllık bir hikâyeyi harmanlayan Çelikkol, romanın İngilizce çevirisini de üstlendi. Çelikkol, İngilizce baskısı devam eden çalışmasını sınır ötesiyle de buluşturacak.

Arkeolojiye diplomat gözünden bir bakış: Kommagene ve Dağın Kraliçesi

Arkeolog Theresa Goell

Kommagene uygarlığının izlerinin ortaya çıkartılmasında Türk arkeologlar kadar Alman ve Amerikalı arkeologlar da rol oynadı. Nemrut’taki tapınağın ortaya çıkarılması kolay olmadı, tepenin kayma tehlikesi vardı. Kitapta sıklıkla adı geçen Theresa Goell, Amerikalı bir arkeolog. O da Kommagene medeniyetine hayran kalmıştı. Kral Antiochos’un mezar odasının bulunması da onun için bir saplantı haline geldi. O nedenle kitabın İngilizce yazdığım nüshasına Nemrut-Queen of the Mountain (Nemrut-Dağın Kraliçesi) adını verdim. Bir kadın arkeolog olan Theresa Goell’e, Kommagene ve Kral Antiochos tutkusu nedeniyle “Nemrut Dağı’nın Kraliçesi” lakabı verilmiş. Nemrut ile böyle bir bağ kurması ilginç. Oğlunu ve eşini bırakıp neredeyse Türkiye’ye yerleşiyor. Çok uzun süre burada yaşıyor. Bu bağ, yabancıların çok ilgisini çekiyor. Ölümünden birkaç yıl sonra Goell’in külleri, kardeşi tarafından Nemrut Dağı zirvesine serpildi. Goell bugün, Kral Antiochos gibi, ebedi uykusunu hayranı olduğu, hayatının önemli bir bölümünü geçirdiği Nemrut Dağı zirvesinde geçiriyor.