03.10.2024 - 07:02 | Son Güncellenme:
İsrail’in bölgede harladığı ateş, tüm ülkeleri tehdit ederken, Türkiye siyaseti de “iç cephede” yaşanabilecek tehlikelere işaret ediyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önce 30 Ağustos’ta, ardından da New York’ta “iç cephe” mesajları vermiş; “İç cephe hedeflerimiz, bizim ‘Kızıl Elma’mızdır. Bizi o hedeflerden vazgeçirmeye, yılgınlığa düşürmeye, usandırıp umutsuzluk girdabına sürüklemeye çalışanlar, işte o iç cepheyi hedef alıyor. Biz o iç cepheyi çökerttirmeyiz” demişti. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de önceki gün “Kaotik dünyaya karşı milli ve manevi cephemizin tahkimatı başlıca vazifemizdir. Sarsılmaya çalışılan iç cephemiz, dağıtılmak istenen birliğimiz ve dirliğimizdir, buna göz yumamayız, yummayacağız” ifadelerini kullanmıştı. Uzmanlar, “iç cephe” mesajlarını Milliyet’e değerlendirdi.
Netanyahu’nun açıklaması
ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun İran’a yönelik son açıklamasına işaret ederek, “İç cephe hadisesinin doğrudan doğruya bir ‘milli güvenlik’ durumu olduğunu, devletlerin bekasını çok yakından ilgilendirdiğini ortaya koymaktadır. Netanyahu, İran’daki rejimi, ‘İran halkına demokrasiyi götüreceğiz, özgürleştireceğiz’ ifadesiyle tehdit ederek, ‘dolaylı işgale’ işaret etmişti. Bu da bize şunu gösteriyor, İsrail bölgedeki güçlü devletlerle doğrudan savaş yerine, dolaylı yöntemler kullanarak hedeflerine ulaşmak istiyor ve bununla ilgili olarak da krizler üzerinden bir alt yapı, yeni bir statüko inşa çalışması var. Bundan ötürü Türkiye’nin de merkezde olduğu bölgesel kriz genişleme ve derinleşme eğiliminde” dedi.
Örnek ülkeler var
Türkiye’nin yakın çevresinde de benzer durumlara tanıklık edildiğini vurgulayan Erol, şu açıklamayı yaptı: “Türkiye’nin yakın çevresi ve ilgili bölgelerde Yugoslavya İç Savaşı ile birlikte başlayan ve yine adına ‘Renkli Devrimler’ adı verilen darbe süreçlerine (sokak darbeleri) bakıldığında da ‘Başarısız Devletler’ kavramı/söylemi üzerinden ülkelerin işgal-dizayn girişimlerine şahit olduk. Örneğin, Gürcistan, Irak, Suriye ve Libya gibi... Burada izlenilen temel strateji, devletle-millet ve devlet içindeki kurumlar arasında bir güven sorunu oluşturmak, bunları ayrıştırmak-çatıştırmak idi. Burada da ülkedeki kırılgan sosyo-ekonomik, hukuki-siyasi kırılganlıklar ve zayıflıkların dış dinamikler ve onların içerideki uzantıları üzerinden etkin bir şekilde kullanıldığı görüldü. Irak örneğinde görüldüğü üzere, güçlü ordu ve istihbarat yapılanmasına sahip, hatta ekonomik olan zengin sayılabilecek ülkeler/rejimler bile ‘iç cephe’ çöktüğü için fazla dayanamadı.”
‘Restorasyon’ hamlesi
Erol, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de içeride bir risk var mı sorusuna gelince, bu risk her zaman için vardır ve bugünlerde kendisini daha da hissettirdiği için, bölgesel-küresel son gelişmelerden de hareketle, yukarıdaki örneklerden çıkartılan sonuçlar itibarıyla da buna dikkat çekme ve gündeme getirme ihtiyacı daha da artmış görünmektedir. Türkiye, bu okumayı çok net yapmıştır ve sürecin hangi araç ve söylemler üzerinden, neyi hedeflediğini görmektedir. Ne de olsa önünde bir Osmanlı İmparatorluğu deneyimi de söz konusudur. Dolayısıyla bu örneklerden de hareketle Türkiye’nin toplumu merkeze alan çok boyutlu bir ‘iç cephe restorasyonuna’ acilen girmesi ve başta siyasiler, kurumlar, özel sektör, STK’lar, akademi ve medya olmak üzere, milli birlik ve beraberliği kuvvetlendirici, güveni arttırıcı yeni bir hamle başlatması, gerçek gündeme dönmesi kaçınılmaz görülmektedir.”
‘Kavramların siyasallaştırılması toplum için en büyük risklerden’
Bahçeşehir Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar da, siyasi nefretin olduğu ülkede iç cephenin, kavramların birlikteliğiyle korunacağını belirtti. Ağar, “Hepimize açılan kavramlar siyasallaştırılmıştır. Atatürkçülüğün siyasallaştırılması, milliyetçiliğin, inancın siyasallaştırılması toplum için en büyük risklerden bir tanesidir. Kimlik siyasetinden mutlaka vazgeçilmeli. Siz içeride bir demir leblebi, bir çelik çekirdek olmak zorundasınız” dedi.
‘Güçlü olmak zorundasınız’
Orta Doğu’da “mezhep fitnesi” bulunduğunu belirten Ağar, “Bu yüzden bozguna uğradı Orta Doğu. Bu bozgun bizi de sarmak istiyor. Askeri anlamda çok güçlü olmak zorundasınız” ifadesini kullandı. İsrail’deki bazı aşırı sağcıların Arz-ı Mevud, Yunanistan’ın Megalo İdea, YPG/PKK terör örgütünün sözde büyük Kürdistan gibi hayalleri olduğunu belirten Ağar, “Bunlara karşı ülkeyi korumak için çok güçlü bir orduya sahip olmak zorundasınız. Bunları güçlü orduyla, güçlü devletle engelleyeceksiniz” dedi. Ağar, bunun da caydırıcılık ve bedel ödetme kabiliyetiyle yapılacağını kaydetti: “Bilecekler; ben Türkiye’ye bir şey yaparsam, Türkiye bunu bana pahalıya ödetir. Bunu yapamazsanız Hizbullah’ın ve İran’ın yaşadığını yaşamak zorunda kalırsınız. Güvenlik sadece bu ikisiyle sağlanmaz. Güvenlik konjonktürle sağlanır. Bir ortam oluşturursunuz kavramlarınızla, duruşunuzla, ahlaki yapılanmanızla, uluslararası politikadaki siyasi duruşunuzla ve kurduğunuz ittifaklarla.” / EREN KOCA - Haber Merkezi