Mustafa Kemal Atatürk, “Bütün ümidim gençliktedir” demiş. Ama bunu söylerken, umudu gençlere bağlayıp, yan gelip yatmaktan, yaşadığımız dünyayı lime lime sömürüp, canına okuduktan sonra, ‘biz yaşayalım da gençler nasılsa başının çaresine bakar’ gibi bir zihniyetten bahsetmemiş.
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı vesilesiyle, gençlerden özür dilemek istiyorum. Özür dilemek de çözüm değil biliyorum. Çünkü ne yazık ki onlara bu kadar kötü bir dünya bırakıyor olduğumuz için ve bunda payım olduğu için utanç duyuyorum. İnsanlık tarih boyunca çok zor zamanlardan geçmiş. Savaşlar, salgınlar, yıkımlar, kıyımlar hep olmuş. Ancak ben dünyanın kaynaklarını bu kadar kötü kullanan başka bir kuşak bilmiyorum. Ekilebilecek toprak oranını azalttık, içilebilir temiz suyu bitirdik, yakında yiyecek taze balık ve et bulamayacaklar. Hava kirliliği en üst seviyede. Yeşil alan kalmadı. Çocukların yedikleri, içtikleri, soludukları her şey hormonlu. Teknoloji ilerlese ne yazar!
Korona doğanın dönüşümü adına umut oldu
Ancak koronavirüs salgını ile insanın doğadan elini ayağını çekmesiyle, doğanın kendini tamir etme gücüne tanıklık etmiş olduk. Onlarca yıldır, milyarlarca insanın verdiği zararı, nasıl da hızla tolere edebildiğini görmek umut oldu. O yüzden bugün tek dileğim, bu bilinci korumak ve bundan sonraki yaşantımızda, doğayla daha barışık ve gelecek nesillere bırakacaklarımızın farkında bir yaşam sürebilmek.
Harika gençler geliyor
Öte yandan, Atatürk’ün dediği gibi gelecek için umut olan, harika bir gençlik geliyor. Sosyal sorumlu, dünya dertlerinin farkında olan, elini taşın altına koyma cesaretini gösteren, kendi gücünün farkında bir gençlik.
Gençlerle el ele yürümeliyiz
Gençlere karşı genelde ön yargılıyız. Oysa çözümün bir parçası olmak için, onları anlamalı ve onlarla el ele yürümeliyiz. Geçtiğimiz cumartesi 2 liseli gençle röportaj yapmıştım. Ayça Gürses ve Ada Uçar, evde oldukları sürede, kadına ve çocuğa şiddetin arttığı gerçeğini görüp, bu konuda farkındalık yaratmak ve başka hayatlara dokunup, iyileştirmek için kafa kafaya vermişler. “Kadına şiddet ve çocuk istismarı vakalarının önüne geçebilmek için değişime ihtiyacımız var ve değişimin formülü biziz” diyen gençler, Blossom Together adını verdikleri oluşum ile 9 Mayıs’ta Türkiye’nin İlk Dijital Kadın Hakları Zirvesi’ni düzenlediler. Beni en çok etkileyen ise yetişkinler ve gençler arasındaki önyargıları kaldırarak gençlerin enerjisini, büyüklerin de bilgisini sentezlemek gerektiğine inanmaları.
Kalbimde çiçekler açtıran bir başka gencimiz de Selin Gören. Selin bir iklim aktivisti ve Türkiye’de Fridays for Future hareketini ve İklim Grevi’ni liseler arasında örgütlüyor. İklim krizini düzeltmek için 2030’a kadar zamanımız olduğunu ama hiçbir adım atılmadığını söylüyor. Ancak kendi gibi bu konuda çalışan ve sesini yükselten dünya genelindeki gençler sayesinde ufukta bir ışık görünüyor. Selin aynı zamanda, iklim krizi konusunun, ilkokuldan liseye kadar eğitim müfredatına konulmasını ve zorunlu ders olması gerektiğini söylüyor.
Ne yapsak?
23 Nisan’da nasıl çocukları, devlet büyüklerinin koltuklarına oturtuyorsak, bugün de evdeki genç çocuklarımızı kendi koltuklarımıza oturtalım. Ebeveyn koltuğuna oturdukları zaman, kendimizi onların gözünden görelim. Bakalım karşılıklı neleri fark edeceğiz, neler değişecek hayatımızda!