Çözüm sağlamadığı defalarca kanıtlanmış parametrelere takılmamak gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunun zaman kaybından başka anlamı yoktur. Müzakerelerin iki toplum arasında değil, iki devlet arasında yürütülmesinin zamanı gelmiştir” açıklaması yaptı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kıbrıs Türkü’nün müktesep hakları garanti altına alınmadan başlayacak yeni bir müzakere sürecinin başarısız olmaya mahkum olduğunu, bunun zaman kaybından başka hiçbir anlamı olmadığını belirterek, “ Milli davamız Kıbrıs meselesinde yeni bir sayfa açtık. Kıbrıs’ta müzakerelerin iki toplum arasında değil, iki devlet arasında yürütülmesinin zamanı gelmiştir” dedi. KKTC’de 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı kutlamaları sonrası bir grup gazetecinin sorularını cevaplandıran Erdoğan, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Suriyelileri geri göndereceğim” açıklamasına “ Kuvay-ı Milliye geleneğinden geldiğini söylüyor ama Kuvay-ı Milliye ruhundan habersiz. Tavsiye ediyorum, Misak-ı Milli’yi öğrensin” karşılığını verdi.
Erdoğan’ın açıklamaları şöyle:
KENDİMİZE DERT EDİNDİK: 20 yıl öncesinin Kuzey Kıbrıs’ı ile bugünün Kuzey Kıbrıs’ı mukayese edilemeyecek derecede değişmiştir, gelişmiştir. Hamdolsun bunları başardık. Bizden önceki iktidarlar bunları maalesef başaramadı; böyle bir dertleri de zaten yoktu. Biz ülkemizde kendimize neyi dert edindiysek, aynısını burada da kendimize dert edindik ve adımlarımızı da buna göre attık, atıyoruz. Tabii bize hep bazı bariyerler oluşturuldu. Bu bariyerler sebebiyle atılması gereken adımlar gecikti. Düşünün, susuzluğa talim eden bir Kuzey Kıbrıs vardı. Şimdi Türkiye’den buraya denizin altından su getiriyoruz. Ve biz bir meydan okuma da yapıyoruz; Güney’e diyoruz ki “İsterseniz size de buradan su verebiliriz. Bunun adını da Barış Pınarı koyarız.” İsteyemediler. Şu anda hala tankerlerle Yunanistan’dan Güney’e su getiriyorlar. Tabi biz onların hepsini elhamdülillah aştık.
NE KADAR TÜRKİYE DÜŞMANI VARSA...: Şunu inanarak söylüyorum; Türk tarafı Adada ve bölgede barış ve istikrar için çaba gösteren tek taraftır. Güney’in böyle bir derdi yok. Garantör ülke olarak maalesef Yunanistan’ın böyle bir derdi yok. Yine garantör ülke olarak İngiltere’nin de böyle bir derdi yok. Bunun dışındaki ülkelere baktığımızda, başta ABD olmak üzere onların da böyle bir derdi yok. İşte bugün bizim bu konuşmamızın haberini almış olacaklar ki onlar da hemen Miçotakis’in önderliğinde ne kadar Türkiye düşmanı varsa onlarla böyle bir toplantıyı düzenlediler. Kim nerede ne yaparsa yapsın, biz bunların karşısında dimdik duracağız.
GERÇEKÇİ BİR ÇÖZÜM: Müzakerelerin iki toplum arasında değil, iki devlet arasında yürütülmesinin de zamanı gelmiştir. Bunun için de biz üçüncü kişileri kesinlikle aramıza sokmamakta kararlıyız ve böyle bir şeyi kabul etmemiz de mümkün değil. Bunu da biz zaten ilgililere yeri geldiği zaman hep söyledik, söylüyoruz. Fakat tüm bunlara rağmen Türk tarafı olarak biz bu yapıcı anlayışımızı değiştirmeden milli davamız Kıbrıs meselesinde yeni bir sayfa açtık. Çözüm sağlamadığı defalarca kanıtlanmış parametrelere takılıp kalmak yerine, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile birlikte adil, sürdürülebilir ve gerçekçi bir çözüm vizyonu ortaya koyuyoruz. Meselenin özüne inerek, her şeyden önce Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliğinin ve eşit statüsünün tescil edilmesi gerektiğini de savunuyoruz. Kıbrıs Türkünün müktesep hakları garanti altına alınmadan başlayacak yeni bir müzakere süreci başarısız olmaya mahkumdur. Bunun zaman kaybından başka hiçbir anlamı yoktur. Bu mücadelede omuz omuza, el ele yürümeye devam edeceğiz.
NATO’YA KESİNLİKLE GİREMEZ: NATO’nun kendi sözleşmesine baktığımız zaman, burada bizim olumlu bir cevap vermediğimiz sürece bir defa Güney Kıbrıs’ın NATO’ya girmesi mümkün değildir. Bunu Yunanistan için yaptılar ama şu anda böyle bir durum söz konusu olamaz. Çünkü artık Yunanistan’ı NATO’ya üye yaptıkları zamanki gibi bir hükümet yok Türkiye’de. Şimdi biz varız. Biz olduğumuz için de hele hele Güney Kıbrıs’ı asla ve kat’a sokamazlar, alamazlar. Türkiye’yi baypas etmeleri mümkün olmadığına göre, Güney Kıbrıs’ı almaları da mümkün değildir.
‘Kapalı Maraş’ta mülk sahibi olun’ çağrısı
Maraş bölgesi için en ideal çağrımız, keşke Kuzey Kıbrıs’taki kardeşlerimiz bu yerler için müracaatlarını yapıp oraların sahibi olsalar, satın alsalar. Hatta bu konuda Türkiye’den de gelip burada mülk sahibi olma noktasına gelenler de olabilir. Bunların önü açılabilir. Buna mani bir hal söz konusu değil. Hatta şu da söyleniyor; Güney bu işlere herhalde pek talipli de olmaz gibi. Buradaki yetkililerden bunları da duyuyoruz. Şu anda bizim en çok dikkat ettiğimiz konu, hukuk içerisinde, herhangi bir sıkıntıya mahal vermeden bu problemi çözmek
‘CHP Genel Başkanı davet edildi, maalesef gelmedi’
Biz Kıbrıs davasına başından beri sahip çıkıyoruz. KKTC tarafından bu ziyarete Oğuzhan Asiltürk Bey davet edildiği gibi Temel Bey de davet edildi. Ama Temel Bey maalesef gelmedi. Aynı şekilde CHP ve İyi Parti genel başkanları da davet edildi. Ama maalesef onlar da gelmedi. Öbür tarafta HDP tabi ki davet edilmedi. Çünkü onların millilik diye bir derdi yok. Öyle sayısal duruma da bakılmadı. Sayın Mustafa Destici davet edildi. Özellikle Erbakan Hocamızın sebebiyle oğlu Fatih Bey’i davet edildi.
Hakeza Oğuzhan Bey o dönemin içerisinde aktif rol oynadığı için o davet edildi. Sayın Önder Aksakal merhum Ecevit’in şu andaki adeta vekili konumunda kabul edilerek o da davet edildi. Sağ olsunlar geldiler. Ben maksat hasıl oldu diye düşünüyorum.
‘Tavsiyem, Kılıçdaroğlu Misak-ı Milli’yi öğrensin’
(Kılıçdaroğlu’nun “Suriyelileri geri göndereceğim” sözleri) “Ben Atatürk’ün partisiyim” diyen bu adam, “Kuvayımilliye geleneğinden geliyorum” diyor ama bir defa Kuvayımilliye ruhundan haberi yok. Onu bir öğrenmesi lazım. Çünkü ta oralara kadar asker göndermişiz. Tavsiye ediyorum; Misak-ı Milli’yi bir öğrensin. Misak-ı Milli nedir, neyi kapsıyor? Bunu bir öğrenmesi lazım. Bundan haberi yok. Ve o “göndereceğim” diyor. Biz bu ülkede iktidarda olduğumuz sürece, bize sığınan Allah’ın kullarını katillerin kucağına atmayız. Bu kadar açık söylüyorum. Şu anda bunlar bize sığınmışlar; el-eman diliyorlar. Bu el-eman dileyenlere “Hadi geldiğiniz yere dönün diyemeyiz. Kaldıkları o çadırları biz gördük. Biz şimdi briket evler yapıyoruz. Hedefimiz ilk etapta 100 bin briket ev. 50 bin civarında bitirdik. Ve bütün bunları bitirerek buraya o mültecilerin bir kısmını yerleştirelim istiyoruz. Bu insani, vicdani ve İslami bir yaklaşım tarzıdır. Ama bu adamın böyle bir derdi yok ki, böyle bir sıkıntısı yok ki. Bizim derdimiz var, bizim sıkıntımız var... Tabii bir de şu var; bu nasıl bir devlet adamı veyahut da nasıl bir siyasetçi onu da anlamakta zorlanıyorum. Hani yanında güya elçilik falan yapmış olanlar var ya; onlara da bir sor. BM kurallarına göre, mülteciler gönüllü, güvenli ve onurlu bir şekilde evlerine dönebilir. Bundan da haberi yok. Böyle bir şeyi de zaten yapamazsın. Eğer gönüllü değilse, hele hele mülteci bir de sığınma talebinde bulunmuşsa, belki onu sen kabul etmek zorunda kalacaksın. Öyle bir durum da var. Nasıl siyaset yapıyor, kimlerin eline kaldı siyaset; yandık!
15 TEMMUZ’DA RABBİMİZE GÜVENDİK: 15 Temmuz gecesi F-16’lar bizim üzerimizden gidip geliyorlardı. Bunlar ise tankların arasından Bakırköy Belediye Başkanının evine gitti. Orada da kahvesini yudumlarken, bir taraftan da ne zaman vurulacak diye herhalde bizi izliyordu. Derdi oydu. Ama kudret, kuvvet sahibi olan Allah’tır. Orada on binler bizi bekliyordu. On binlerle beraber üzerimizden geçen F-16’lar da oldu, helikopterler de oldu. Bu işi yaşayanlardan bir tanesi de Ümit (Dündar) Paşa’ydı, o zaman Birinci Ordu Komutanıydı. Önce ona bir açıklama yaptırdık, ardından da biz basın açıklamamızı yaptık... Bunların hayatından, bunların başından geçmiş böyle bir şey yok, olmamış zaten. Bunların sadece yalan üzerine kurulu bir hayatları var, bir düzenleri var. Akşam bir başka yalan, sabah bir başka yalan… Biz o gece de her zaman olduğu gibi sadece Rabbimize güvendik. Biri de yargı kararına rağmen yeniden değerlendirme yapacaklarını söylüyor. Bunlar bunları nasıl söyleyebiliyorlar anlamıyorum. Olabilir mi böyle bir şey? “Yargı kararı bile olsa” ne demek! Yargı kararı varsa bitmiştir o zaten. Öyle bir şey olabilir mi? Bunlar nerede geziyor, nerede dolaşıyor? Yargı kararı varsa zaten bitmiştir o iş. Hele hele KHK...
YALAN HABERE TAHAMMÜLÜMÜZ YOK: TBMM’den sosyal medya ile alakalı bir yasa geçti. Fakat bu yasanın devamında özellikle yalan terörü hususunda bir adım daha atılması gerekiyor. Uluslararası alanda özellikle bu yalan teröründe ne tür adımlar atılıyor; ne tür düzenlemeler, ne tür müeyyideler getiriliyor; karşılaştırmalı bir çalışma yaptık. Ekim ayından itibaren bununla ilgili de Meclis’te bir çalışma yürütülecek. Fakat sorun bizim açımızdan çok daha can yakıcı. Çünkü bizdeki muhalefet partisi bu yalan terörünü siyasetinin tek malzemesi yapmış durumda. Dolayısıyla bizdeki durum çok daha ciddi ve demokrasimiz adına çok daha büyük bir tehdit. Daha fazla katlanamayız. Çünkü bu da bir terör. Onun için üzerine gitmemiz lazım.
‘Afgan göçüne karşı tedbirler alıyoruz’
Afganistan’da başlayan göç hareketine karşı şu anda özellikle güvenlik noktasında alınması gereken tedbirler neyse bunları alıyoruz. Burada şartları zorluyoruz tabii. Şu anda Pakistan’la bazı görüşmelerimiz de var. İşin bir de Taliban boyutu var. Onlarla ilgili olarak da bazı görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Bu mültecilerle ilgili konuda Dışişleri Bakanlığımız özellikle Afganistan üst yönetimiyle bu konuları masaya yatırıyor. Onların da gerekenleri yapmasın istiyoruz, “Seyirci olmayın, lütfen halkınıza sahip çıkın” diyoruz. Tabii nereye kadar netice alırız o da ayrı bir konu. Çünkü sıkıntının boyutu gerçekten büyük.
‘Batı, PKK-YPG ile el ele adım atıyor’
Macron benimle hem iyi geçinmek istiyor; “Artık birbirimize böyle yüklenmeyelim” diyor. Ama aradan birkaç gün geçiyor; PKK’nın, YPG’nin bu tür uzantılarıyla el ele adım atıyorlar. Kaldı ki şu anda zaten bunlar koalisyon güçlerinde Amerika ile beraber. Irak’tan Suriye tarafına geçmek suretiyle teröristlere ciddi destekler veriyorlar. En son Amerikalılarla yaptığımız bir görüşmede de onu kendilerine söyledik... Bir ara ben belgelerle sunum da yaptım bunlara. Fakat bunların hiçbirisi ne belgeye inanır ne bilgiye. Bunda da yine aynı durumla karşı karşıya kaldık. Kendilerine şunu söyledim; “Bakın böyle böyle diyorsunuz ama daha yeni şu anda Irak’ta da Suriye’de de maalesef terör örgütüne ciddi manada silah gönderiyorsunuz. Bizim haberimiz olur, çünkü terörle mücadeleyi veren biziz. Sizin de haberiniz var, çünkü işin başında sizsiniz” dedim. Ses yok! Türkiye gibi bir ülkenin bunlardan haberi olmayacağını zannediyorlar. Ama biz bunların bütün olanını bitenini her şeyini biliyoruz. Ve üzerlerine üzerlerine gidiyoruz, gitmeye de devam edeceğiz.