Uğur Bayar son yılların parlayan yıldızı... Aylardır ismi ve çalışmaları gündemden düşmüyor, titri ise şöyle: TC Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanı.
Uğur Bayar'ın elinden bu yıl milyarlarca dolarlık özelleştirmenin karşılığı geçecek... Yavaş gidiyor filan derken Tüpraş, TPAO ve Telecom'un ilk pastası şeffaf ihalelerle kısa zamanda satılınca öyle mesafe alındı ki; daha önce planlanan rakama ulaşıldı... 7 milyar dolar...
Genç Bayar gayet soğukkanlı ve şov yapmadan konuşuyor...
- Ülke yararına en iyi, en adil şekilde bu sorunu çökeceğiz...
Peki ama kim bu genç başkan? Hemen söyleyeyim, merhum Celal Bayar'ın ne oğlu ne torunu... Yurtdışında öğrenim gören, orada başarılı bir şekilde görev yapan Bayar, merhum Kemal Aygün'ün torunu, Adalet Partisi kurucularından milletvekili, bakan yine merhum Dr. Nuri Bayar'ın oğlu...
Kemal Aygün, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden sonra Ankara Valisi ve Emniyet Genel Müdürü olmuş, bu görevi beraber yürütmüştü... Devrin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı, Aygün'ün ılımlı önerilerini zaman zaman dinler, onun sayesinde İstanbul basını ile barış havasına girerlerdi... Aslında Demokrat Parti döneminde başbakan olacak adamdı...
Dr. Nuri Bayar ise DP Beşiktaş İlçe Başkanı'ydı, sonradan Adalet Partisi'nden milletvekili seçilmişti yıllarca... Nuri Bayar güzel konuşan, itidalli bir politikacıydı ve John Kennedy'ye benzetilirdi...
Şimdi genç bürokrat Uğur Bayar'ı izlerken Kemal Aygün'ü hatırladım... Ne kadar da benziyor dedesine fotoğrafa bakın göreceksiniz...
Kemal Aygün fevkalade saydığım ve basının tuttuğu bir güçlü bürokrattı... Dr. Nuri ise çok sevdiğim dostum... Uğur'da böyle devam ettiği takdirde gerek bürokrasi içinde, gerekse siyasette büyük istikbal görüyorum...
Türk musikisini sevmek ayıp mı?
Yeşim Salkım yeri CD'sinde
"Selam selam aleyküm" adında bir şarkıyı söylüyor... Ertuğrul Özkök dikkatini çeken bu şarkı için
"Doğu ile Batı'nın hünsa (eski) coğrafyasında bir o tarafa bir bu tarafa geçen haymatlos (vatansız) bir duyguyu dolaşıyor. Yani kendi sınırlarını kendi sırtında taşıyan bir şarkı" diyor. Yeni dünyada yeni bir müzik akımını vurgulayarak soruyor...
- Acaba bu new ege mi?Biliyorsunuz, bu tarz müzik son zamanlar pek revaçta... Ama benim bahsetmek istediğim Özkök'ün haklı olarak şikayet ettiği; insanlarımızın birtakım beğenilerini
cesur ve net bir biçimde açıklayamamaları, daha doğrusu itiraf edememeleri!.. Evet, bazı aydınlarımız var böyle; ayrıca varlıklı kişilerimiz... Özkök bunun örneklerini vermiş...
Ben ise konuyu daha açayım Türk müziğinin (yani alaturka) uğradığı ihaneti gördükçe, duydukça kahroluyorum!.. Bir kısım hanımefendiler, beyefendiler:
- Ben Dede Efendi'yi, Sadettin Kaynak'ı, Münir Nurettin'i, Selahattin Pınar'ı, Avni Anıl'ı, Alaattin Yavaşça'yı Türk müsikisini yaratan ve yaşatanları zevkle dinliyorum diyemiyor!..Sırf züppelikten, bilinçsiz Batı hayranlığı maskesini takıyorlar. Ama evlerinde bunlar çoğu kez kendi musikimizi mırıldanıyor, TV'de seyrediyorlar o başka!..
- Mozart'a hayranım. Ah hele Vivaldi yok mu Vivaldi!..Güzelim Türk musikisini sevdiğini inkar etmek ayıp, sevmemek ise ayıp değil!.. Bunu anlayabilseler!..
1 milyonu yakan serseri!
İngiliz holiganlar, otobüste baktım bizim 1 milyonluk kağıt paraları yakıyor!.. Elli yıl önce bir milyonla apartman alınırdı, 20 yıl geçti, apartman katı almaya düştü gücü!.. Daha sonra bir milyonla bir otomobil sahibi olmak bile güç hale geldi!..
Bugün bir otomobili 3 - 4 milyon liraya yıkıyorlar!..
Bir milyon liraya iki paket sigara iki kokakola almak mümkün...
İngiliz serserisi, o devirde İstanbul'a gelmiş olsaydı cebinde bu kadar kıymetli para bulunamazdı...
Tabii, bizim 1 milyon liramız da yanmazdı!..
Yazara E-Posta: y.cetiner@milliyet.com.tr