Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Craig Mundie, Foreign Affairs dergisinin Mart 2014 sayısındaki “Focus on Data Use, Not Data Collection” adlı makalesinde, son yıllarda özel hayatımızı altüst eden, özel hayata müdahale, telefon dinlemeleri ve fişleme operasyonlarını değerlendiriyor.
Son yıllarda, başta gelişmiş ülke istihbarat servisleri olmak üzere, tüm hükümetler ve hatta şirketler kişilerin özel hayatlarını fişlemeye başladılar. Herkesin, sağlık bilgileri, ekonomik faaliyetleri, arkadaş ilişkileri ve siyasi girişimleri fişlenmeye başlandı. İnternet servis sağlayıcıları, iletişim şirketleri ve mali kurumlar “edilgen” biçimde çalıştılar ve istemeseler de kişilerin tüm bilgilerini ülkelerin veya uluslararası istihbarat servislerinin bilgisine sundular. Özellikle, kredi kartı kullanımı sağlayan şirketler, banka müşterilerinin tüm bilgilerine ulaşabiliyor.
Dünyanın fakir ülkelerinin bile % 90’ı halen cep telefonlarının kapsama alanı içinde bulunuyor. Gelişmiş ülkeler, bu durumu “inanılmaz bir fırsat” sayarak, yeni emperyalizmin kapılarını aralıyorlar. Ancak, kendi silahlarının bir gün gelip, kendilerine dönebileceğini unutuyorlar. Günümüzde 2.5 milyar insan günde 2 dolar kazanabiliyor; fakat nasıl oluyorsa, gelişmekte olan ülkelerde bile her 100 kişiden 89’unda cep telefonu var.

Fişleme operasyonları...
“Veri toplama, kişilere daha iyi hizmet verilmesi ve toplumun refahı için yapılır” ilkesi, artık tamamen bir kenara konulmuş bulunuyor. Herkes, başkanlar, başbakanlar bile, telefonlarının dinlenmesinden yakınıyor. Kredi kartı kullanıcıları, önceden imzaladıkları anlaşmalar nedeni ile “tüketim alışkanlıkları” konusunda belli şirketlere büyük veri aktarıyorlar. Bütün bu faaliyetler, kredi kartı aldığımız sırada mecburen imzaladığımız minik harflerle yazılmış “kullanım anlaşması” sayesinde mümkün olabiliyor. Benzer “kullanım anlaşmaları” bilgisayar yazılımları ve telefonlar için de geçerli. Biz de dahil, OECD üyesi ülkeler, “özel bilgilerin korunması” konusunda anlaşmış olsalar da, bu anlaşmaya riayet edilmiyor. Hatta geçtiğimiz yıl bir yazılım şirketi, “bitcoin” adı altında bir anlamda tüm merkez bankalarını sollayarak, kendi parasını sisteme sokmak üzere otoritelerden izin koparabildi. Bu şirket, resmen para basmaya devam ediyor.
Birkaç sene içinde, işyerlerindeki güvenlik kameraları gelen müşteriyi tanıyıp, tüm bilgilerine ulaşacak ve uygun olanlara indirim verebilecek; ya da ürün önerebilecekler. Bu demektir ki, herkes herkesin bilgisine ulaşabilecek.

Aslında toplum soyuluyor
2011 yılında sağlık kuruluşu Kaiser Permanente, 3.2 milyon otist çocuk annesinin anti-depresan kullanımı üzerinde araştırma yapmış; hamilelik döneminde anti-depresan kullanımının otist çocuk doğurma olasılığını iki kat artırdığını ortaya çıkarmıştı. Bu çeşit bilgiler iyi ama bu bilgilerin ne kadarının açıklandığını; bilgilerin ne kadar güvenilir olduğunu ve kime karşı kullanılabileceğini bilmiyoruz. Başlangıçta niyetler iyi gibi görünse de, sonuçta özel hayatın gizliliği; kişilerin şirketlere ve hükümetlere karşı korunması prensibi ve özgürlükler rafa kalkıyor.
Son çalışmalar, kişilerin tüm bilgilerinin nereden gelirlerse gelsinler erişilmesi imkansız kapsüller içinde saklanmasını ve sadece hükümet otoriteleri tarafından bu kapsüllerin patlatılıp, bilgilere ulaşılabilmesini sağlamaya çalışıyor. Bu konuda, ciddi yazılım hazırlıkları var. Bu sefer de, kişi haklarının totaliter hükümetler tarafından kötü kullanılabileceği tartışması gündeme getiriliyor.