Taksim Gezi Parkı’nda başlayan eylemler tehlike sınırlarına yaklaşıyor. Hükümet hiçbir fedakarlığa razı olmazken, ülkemizdeki ekonomik gelişmenin sürdürülmesi gerekçesiyle eylemcileri eylemlerini durdurmaya çağırıyor. Oysa, olayları durdurmak hiç kimsenin değil, tamamen Hükümet’in elinde. Yetkililer, çeşitli takiyye taktikleriyle, bazı kesimleri kandırma bazı kesimleri de korkutma eğilimindeler. Eylemlere katılanlar sadece mevcut Anayasa’daki hakları olan insan haklarını ve kuvvetler ayrılığı düzeninin sürdürülmesini istiyor.
Büyük bir kavram kargaşası sürüyor. Örneğin, aşırı uçtakilerle illegal örgütler birbirine karıştırılıyor. Sanki, Gezi Parkı eylemcilerden temizlenirse veya kesilenden fazla ağaç dikilirse, olaylar bitecekmiş gibi bir izlenim yaratılıyor. Oysa, Türkiye’nin tüm büyük şehirlerinde benzer eylemler var. Yürütmeyi durdurma kararı veren yargıç korkutuluyor. Medya patronlarına gözdağı veriliyor. Hükümetin görüşüne karşıt olan herkes “faiz lobicisi” diye uçlanıyor.
Amerikan CNN kanalı, en son Bağdat’ın ABD tarafından bombalanmasından sonra ilk kez, bir olay hakkında bu kadar uzun süreli yayın yaptı. İngiliz Economist dergisi, sorunu kapağına taşıdı. Avrupa Parlamentosu, yöneticilere ciddi bir ihtar verdi. Bütün bu gelişmeleri küçümseyerek, sadece “faiz lobisi”ne bağlamak tutarlı mı?
Bankaların durumu
Hükümet, devlet kurumları ve belediyelerin özel bankalardan paralarını çekmesini istedi. Bu tutum, serbest piyasa kurallarını uygulayan ekonomilerde olmaz. Devlet kurumlarının paralarını devlet bankalarında tutması normal sayılabilse de, bu tedbirin şu sırada alınması gereksizdi. Türkiye’deki özel bankalar arasında ülkemizin mali ve politik sistemine güvenerek gelmiş olan; hatta, davet edilmiş olan yabancı bankalar da var. Bunları, bu gelişmeler sırasında korkutmak yanlış.
Bankalar yüksek faiz almakla suçlanıyor. Oysa, bankaların para toplarken ödedikleri faiz ile borç verdikleri faiz arasında % 4 civarında bir marj(4 büyük banka ortalaması) var. Biz buna “Net Interest Margin” diyoruz. Bu kazançtan diğer harcamalar da düşülüyor; kârlar böyle oluşuyor. Öte yandan, kredi kartlarından alınacak gecikme faizlerinin aylık yüzde kaç olacağını, bizzat Merkez Bankası tayin ediyor. Yukarıdaki % 4’lük hesaplamaya kredi kartlarının gecikmesinden alınan yüksek faiz de dahil. Dolayısıyla, normal kredilerden edilen kâr, daha düşük. Halkımızı, kredi kartlarından borçlanmak yerine, tüketici kredisi almaya yönlendirmek gerekiyor. Öte yandan, bankaların yaklaşık % 3 civarında geri ödenemeyen kredileri var. Bankaların gelir-gider dengesini değerlendirirken, bunları da göz önüne almak lazım.
Hükümet, bankaların çok vergi verdiklerini; bunun da çok kazandıkları anlamına geldiğini söylüyor. Çok vergi veren bankalar arasında, Merkez Bankası ve devlet bankaları da var. Bir şirketin çok vergi verdiği için suçlandığını ilk kez görüyorum. Unutmayalım ki, ülkemizde kesinlikle vergi kaçırmayan ve en üst seviyelerde denetim altında tutulan tek sektör, bankacılık sektörüdür.
Bankalar, bu suçlamaları hak etmiyorlar.