Mali sistemin yol haritasını yeniden çizen yeni yasa taslağı kanunlaşırsa, borsalar ve takas kuruluşları gelirlerinin % 10’unu Sermaye Piyasası Kurulu’na (SPK) verecek. Halen, İMKB borsa alım satımından elde ettiği kazancın % 5’ini SPK’ya veriyor. Yeni düzenleme ile İMKB, sadece borsa işlemlerinden değil, tahvil piyasası dahil tüm kazançlarının % 10’unu SPK’ya devredecek. Yalnızca İMKB değil, Takasbank ve Merkezi Kayıt Kuruluşu’nun kazançlarının da % 10’u SPK’nın olacak.
Bir zamanlar Özal, hükümetlerin genel bütçe dışında istediği gibi para harcayabilmesi için, “fon” sistemini icat etmişti. Kontrolsüz gelir ve harcama yapılmasını sağlayan bu sistemi kaldırabilmek için çok uğraşıldı. Sonunda, IMF’nin baskısıyla yıllar süren çalışmalarla “fon” sistemi kaldırıldı. Şimdi SPK, “fon” sistemini yeniden gündeme getirmek istemese bile, yapılan aynı kapıya çıkıyor. Bu çeşit bütçe dışı gelir elde etme operasyonları, “bütçe disiplini”ni yok eder; sorgusuz sualsiz gelir ve harcama yapılmasının yolunu açar.
Öte yandan tasarı, yabancı para ile yapılan piyasa işlemlerinin denetimini de SPK’ya veriyor. Bu denetim gerekli idi. Yapılanın doğru olduğunu düşünüyorum. Ancak, bu yasa hazırlanırken, Merkez Bankası’nın görüşü de sorulmalı idi. Çünkü, halen döviz piyasalarında Merkez Bankası’nın ciddi işlem hacmi var. Para Politikası gereği yapılan müdahalelerin bir bölümü, döviz piyasaları kullanılarak yapılıyor.
Risk merkezi
Yasa tasarısı ayrıca, Bankalar Birliği nezdinde “Risk Merkezi” kurulmasını da gündeme getiriyor. Anlaşılan, Bankalar Birliği bir çeşit dereceleme kuruluşu olarak çalışacak. Yani, yalnız “rating” değil, “scoring” de yapacak. Ancak, bu işi yaparken gelişmiş ülkelerdeki sistemleri iyi incelemek ve gerekirse onlardan “know-how” almak gerekiyor.
Öte yandan, halen Merkez Bankası nezdinde bulunan “Risk Santralizasyonu”nun da Bankalar birliği içinde örgütlenecek olması, iyi bir gelişme. Böylece, hem Merkez Bankası’nın baş ağrısı diner hem de sistem daha sağlıklı çalışır.
Ancak, gelecekte bu iki işlevin de özel sektöre devri gerekiyor. Her ne kadar, Bankalar Birliği tarafsız bir kuruluş gibi görülse de, gelişmiş sistemlerde “rating” ve “scoring” işlemlerinin, özel sektörce yapıldığını biliyoruz. Böylece “çıkar çatışması(conflict of interest)” önlenmiş oluyor.
Belki de, daha başlangıçta bu görevler özel sektör kuruluşlarına verilmeli.