Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

2014 yılında, banka kredileri yüzde 18.8 arttı. Sektördeki Türk Lirası ve döviz dahil mevduat artışı ise, sadece yüzde 11.4... Sektör, topladığı mevduatın yüzde 17’si kadar fazla kredi veriyor. Yani, sektörün kredi/mevduat oranı yüzde 117. Bankalar, aradaki farkı, dışarıdan aldıkları döviz kredileri ile karşılıyorlar. Belli ki, ülkemizde yeterli tasarruf seviyesi yok.
Bankalar, topladıkları mevduattan fazla kredi verdiklerinde; geri ödenemeyen kredilerin miktarı, sermayelerine oranla artıyor. Şirketlerin aldıkları kredileri rahatça geri ödeyebilmeleri için, kredi maliyetinin düşmesi gerekiyor. Maliyetlerin düşmesi için ise, yalnız faizlerin düşürülmesi yeterli değil. Krediler üzerindeki tüm maliyetlerin azaltılması lazım. Bu maliyetlerden birisi, Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu (KKDF) kesintisi. Diğer birisi ise, bankaların Merkez Bankası’nda tuttukları kanuni karşılıklar. KKDF’nin kaldırılması ile ilgili çalışmalar var. Merkez Bankası, faizleri indirmeden önce, Açık Piyasa İşlemleri ile piyasaya verdiği parayı azaltıp; azalttığı miktar kadar (hatta, biraz daha fazla) kanuni karşılığı bankalara vermeli. Bu operasyon, hem bankaları rahatlatıcı hem de kredilerin geri dönmeme riskini azaltıcı bir etki yapar.

Varlık ve sermaye büyümesi
Banka bilançolarındaki varlıkların büyümesi, banka sermayelerinin büyümesinden fazla. Bankalarda, kredi büyümesi yüzde 18.8 olduğu halde; sermaye kârlılıkları, sadece yüzde 12. Sermaye kârlılığı artırılamazsa, banka kredilerinde sürekli bir yükselme trendi de yakalanamaz. Sermaye kârlılığının artmaması, bankaların maliyetlerinin gelirlerine oranının yükseldiğini; verdikleri faizlerle, ödedikleri faizler arasındaki marjın azaldığını gösterir.
Bankaların sermaye kârlılıkları düşük olduğu sürece de; banka hissedarları, bankalarına ilave sermaye koymak istemez. Yabancılar da, borsada banka hissesi almakta tereddüt gösterirler. Banka hisseleri, borsalarda endeksleri sürükleyici rol oynar. Banka hisselerinin değeri düştüğünde, çoğu zaman tüm borsa endeksi düşer.
Öte yandan, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun, sermaye artırma yönünde, bankalar üzerinde bir baskısı var. Haklı olarak, bankacılık sisteminin sermaye yeterlilik oranını arttırmak istiyorlar. Ancak, kâr etmeyeceğini bile bile, sermaye artırmak, kolay değil; belki mümkün de değil. Bankaların yaptığı kârlar, bazılarına yüksek geliyor; ancak, konulan sermayeye göre yapılan kârların oranı düşük. Bu da, kredi maliyetlerini yükselten diğer bir baskı. Kısacası, kredi maliyetlerini düşürmek için, banka kârlarını arttırmak da gerekiyor.
Bankalar üzerindeki gereksiz baskılar, sürdürülebilir değil. Kredilerin arttırılması istenirken, tüm diğer dengelerin bir arada düşünülmesi gerekiyor.

Banka hisselerinin durumu
2014’te, banka hisseleri yüzde 32 yükseldi. Bu oran, borsa endeksinin genel yükselme seviyesinin oldukça üzerinde idi. Ancak, 2014’te, banka hisselerindeki yükselme oranı, son 5 yıllık ortalamanın altında kaldı. Halen, bankaların fonlama maliyetlerinin yüksek olmasının yanında; mevduatla, krediler arasında vade uyuşmazlığı bulunması da, bir risk unsuru.
Olması gerekenin tersine, ülkemizde kısa vadeli faizler, uzun vadeli faizlerden yüksek. Yeterli iç tasarruf olmaması, bankaları gittikçe artan ölçüde dış tasarruflara yönlendiriyor. Halen, banka yükümlülüklerinin yüzde 42’si yabancı kaynaklardan sağlanmış vaziyette.
Dengeler, bir yanlış kararla kolayca bozulabilme hassasiyeti, taşıyor.