1980’den önce, devlet eliyle gerçekleştirilen rant dağıtımı, genellikle krediler yoluyla gerçekleştirilirdi. Ancak, bankaların verdikleri krediler, kayıtlı olduğundan, bunlardan yoğun biçimde faydalananları bulabilmek mümkündü. Halktan çok düşük faizli mevduat toplanır, düşük faizle krediler verilirdi. Merkez Bankası da verdiği orta vadeli kredilerle bir taraftan yeni zenginler yaratır; diğer taraftan yüksek enflasyonu körüklerdi.
Enflasyon yükseldikçe, ucuz kredi alanların karları katlanır; ara sıra yapılan devalüasyonlarla, döviz zenginleri yaratılır; devlet eliyle “rant ekonomisi” oluşturulurdu. Doç.Dr. Yaşar Uysal’ın Finans Politik ve Ekonomik Yorumlar dergisinin Eylül 2007 sayısında anlattığı gibi, devlet kaynaklarını paylaşmaya dayalı, üretim kültüründen uzak, emeğin, çalışmanın, rekabetin değil, kurnazlığın ve kolaycılığın temelleri böyle atıldı.
Serbest piyasa ekonomisinin yerleştirmesiyle, “devlet eliyle rant dağıtım sistemi” de değişti. Artık rant, verilen yüksek faizlerle ve piyasa spekülasyonlarıyla sağlanabilir hale geldi. Bütçe dışı olarak kullanılabilen fonlar aracılığıyla rant sağlama mekanizması da işin tuzu biberi oldu.
Bu sistemin devamında, “kendi zenginini yaratma”, “siyasetçiye yakın olma sayesinde rant elde etme”, bize özgü ilkel serbest piyasa anlayışı sayesinde, “özelleştirmeleri kullanarak yandaşlara çıkar sağlama” mekanizmaları devreye sokuldu.
Eski yöntemlere yenileri ekleniyor
2004’ten sonra ise, “devlet eliyle rant sağlama operasyonları”na, eski yöntemler sürdürülmekle birlikte, yeni yöntemler eklendi. Neredeyse tüm zenginlerin telefonlarının dinlenmesiyle bunların yaptıkları iş bağlantıları hakkında bilgi edinilip bu bilgilerin yandaş işadamlarına ulaştırılması dönemi başladı. Herkesin bildiğine ilave olarak, söylenebilir ki, artık telefonlar sadece güvenlik amaçlı olarak dinlenmiyor. İşadamlarının ekonomik bilgileri ve iş konusunda yaptıkları görüşmeler de yandaşlara aktarılıyor. Üstelik, bu işlemin ispatı da neredeyse olanaksız. Telefon dinlemeleri yoluyla yapılan, aslında Anayasamıza, insan haklarına, serbest piyasa ekonomisinin temeli sayılan rekabet anlayışına aykırı.
Nereye gidiyoruz?