1960’lı yıllarda gençlik ayaklanmaları gündeme damgasını vurmuştu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadar büyük ve yaygın halk ayaklanmaları olmadı. Günümüzde ise, birçok ülkede bulaşıcı hastalık gibi yayılan halk ayaklanmaları var.
Bu ayaklanmalar, esas itibariyle diktatörlüklere, varlık içinde yoksulluğa ve demokratik olmayan uygulamalara karşı yapılıyor. Artık, ülkelerin ve halkların zenginleşmesi için istikrarın ve hem siyasi hem de ekonomik faaliyete halkın katılımının şart olduğu anlaşıldı. Görünen o ki:
* Büyük ekonomilerde istikrar kolay bozulmuyor.
* Zengin ve zenginliğin daha adil paylaşıldığı toplumlarda, istikrar kolay bozulmuyor.
* Tarihsel mirası yüksek olan ve kuruluşu tesadüflere dayanmayan ülkelerde istikrar kolay bozulmuyor.
* Bir ülkede petrol gibi tüm dünya tüketicilerinin kullanımına açık olan bir mal üretiliyorsa, o ülkelerdeki istikrarı yabancılar yönetmek zorunda kalıyor.
* Tek kişinin veya ailenin yönetiminde, demokrasi dışı yönetilen devletlerde, istikrar daha kolay bozuluyor.
* Gelişmekte olan ülkelerde ekonomik istikrarın sürdürülmesi önemli ölçüde yabancılara ve yabancı yatırımcılara bağlı oluyor.
n Globalleşen dünyada tüm ekonomiler birbirinden etkileniyor ve yalnız siyasi istikrarsızlık değil, ekonomik istikrarsızlık da ülkeden ülkeye bulaşıyor.
* Siyasi istikrar sağlanmadan, sürdürülebilir ekonomik istikrar sağlanamıyor.
Seçimler ve istikrar
Seçimlerde ülke halkları, esas itibariyle istikrarın devam edip etmeyeceği konusunda oy kullanırlar. Seçimlerdeki temel başlangıç ilkesi, yeni bir yönetim seçmek değil; ciddi bir durum yoksa mevcut yönetimi sürdürmek ve gerekli ise mevcut yönetimi uyarmaktır. Halklar, mevcut yönetimden istikrardan bile ödün verebilecek kadar bezmemiş ise onu korumak eğilimindedir. Propagandanın asıl amacı ise, kararsızları etkilemek veya “bizden biri” fikrini benimsetmektir. En etkili propaganda ‘sanat’ı kullanarak; şarkı ile, film ile, kitap ile, şiir ile yapılır. İyi seçilmiş ‘sloganlar’ da önemlidir.
Muhalefetteki partilerin iktidardakinden çok daha iyisini yapacağına inanmayan veya inandırılamayan millet her zaman istikrarı tercih eder. Ülkemizde de böyle olmuştur. Dikkat edilirse, Türk halkı her seçimde olması gerekeni ve mevcutların en iyisini seçmiştir.