Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Oyun Teorisi, adaletin kişinin çıkarına olduğu takdirde savunulduğunu söylüyor. İnsanların adil davranması, adaleti bir değer olarak kabul ettikleri için değil, “karşı konulamayacak bir güce” sahip olmadıklarındandır. Güçsüz olanı koruma görevini görmezden gelen, savunmasızlara karşı hiçbir yükümlülüğümüz bulunmadığını öne süren yaklaşım, sömürüye de göz yumacaktır.
Bizim milletteki, “Bana bir şeyler verdikleri sürece, kendileri istedikleri kadar büyük alabilirler” veya “Kendine ne aldıysa alsın, bize de bir şeyler verdi” görüşleri; tam anlamıyla, Oyun Teorisi’nin önceki yazımda sözünü ettiğim “ültimatom oyunu” kurallarına uygundur.

Paylaşım miktarı
Gelişmiş ülkelerde, 10 dolar üzerinden yapılan ültimatom oyunu deneylerinde, birinci oyuncunun teklifi 4 ile 5 dolar arasında yoğunlaşmıştır; 2 dolar ve altı tekliflerin yarısı reddedilmiştir. İkinci oyuncular, yarının çok altında olan tekliflerin adaletsiz olduklarını düşünmekte ve böyle bir teklif yaptığı için, kendi kayıpları pahasına, birinci oyuncuyu cezalandırmaktadır.
Az gelişmiş yörelerde ise, ikinci oyuncular, kendilerine verilen her şeye razıdır. Örneğin, Machiguenga yerlileri, teklif edenin ne kadar kazandığına hiç bakmadan, kendilerine teklif edilen her rakamı kabul edeceklerini ve teklif edenin kendilerini kandırdığını düşünmediklerini, kendilerine teklif edilen tarafta olmasını ise, sadece kendilerinin şansızlığı olarak algıladıklarını belirtmişlerdir.
İşte aynı nedenlerle, bizde de oylar satın alınabilmekte, Yüce Divan yolları kapanmakta, demokrasi işleyememektedir. Seçim bitmiştir ama hükümet kuruluşu geciktirilmektedir.
Oyun Teorisi’ne göre, davranışlar olumsuz karşılıklılık (negative reciprocity) ilkesiyle de açıklanabilir. Birey kendisine adaletsiz davranarak zarar veren kişiye, kendi de zarara uğramak pahasına (o kişi daha fazla zarara uğradığı müddetçe) zarar verir. MHP’nin yaptığı budur.

İdrak etmek...
Toplum, sosyal normlara aykırı davrananları cezalandırarak, düzeni korumayı ve işbirliğini artırmayı amaçlar. Bireyin, diğer bireylerle işbirliğine gitmediği zaman toplum tarafından cezalandırılacağını bilmesi, onu işbirlikçi ve adil davranmaya teşvik eder. Fakat, bu teşvikin geçerli olabilmesi için kişinin diğer insanların sosyal tercihlerini anlaması ve kendi davranışlarına nasıl tepki vereceklerini kavraması lazımdır. Biz buna, kişilerin bilinçlenmiş olması, diyoruz.
Toplum, kendi içindeki işbirliğini teşvik ederek bireylerin refahını artırmayı amaçlar. Bu açıdan, bilincin gelişmişlik derecesi, kişilerin ekonomik kararlarına etki eder.
Baldursson (2006), İzlanda’daki bir özelleştirme vakasını, bir ültimatom oyunu olarak görmüştür. Halk teklif edilen şartlarla yapılacak özelleştirmeyi adaletsiz bir teklif olarak algılamış ve reddetmiştir. Kamuoyu baskısı neticesinde, özelleştirme askıya alınmıştır. RSB’nin özelleştirilmesi, her ne kadar İzlanda finans sektörünü daha verimli hale getirecek ve halkın bundan maddi kazancı olacak olsa da özelleştirme şartlarının RSB’yi satın alan özel bankaya haksız kazanç sağlayacak olduğuna inanan halk, kendi maddi menfaati pahasına, satış işlemine muhalefet etmiştir.
Biz henüz bu bilinçte değiliz.