Deprem ve tsunami sonrasında Japonya’daki Fukushima nükleer enerji santralinin sızıntı yapması, nükleer enerji kullanımının gerekli olup olmadığı konusunu yeniden tartışmaya açtı. Tartışmalara rağmen, dünyamızda her yıl 6-7 nükleer enerji santralı devreye alınıyor ve 60 civarında nükleer enerji santralının da inşası sürüyor. Çünkü, devletler hem nispeten ucuz ve temiz enerji kaynaklarına sahip olmak hem de enerji üretimlerini çeşitlendirmek peşindeler.
Dünyada her yıl 24 adet nükleer enerji santrali devreye sokulabilse bile, ancak 10 yılda mevcut enerji kullanımımızın yarısı kadar ilave enerji kaynağı elde edebileceğiz. Bu durum gerçekleşebilse, dünyadaki karbon dioksit salınımı % 3-4 oranında azalacak. % 3-4 oranı büyük gibi görünmese bile, alınacak diğer tedbirlerle karbon dioksit salınımının en azından artması önlenebilecek.
İnşa maliyeti büyük ama kârlı
Bir nükleer santralın planlanmasından, inşaatının bitirilmesine kadar geçecek süre, 10 yılı buluyor. 6-10 milyar dolar civarında maliyetlere ulaşan nükleer santraller, dünyanın hiçbir yerinde devlet yardımı olmadan yapılamıyor. Ancak, nükleer enerji santrallerinin hizmete girdikten sonraki masrafının, diğer enerji kaynaklarından elde edilen enerjilere göre oldukça düşük olması, kullanım süresi uzadıkça enerji maliyetini ucuzlatıyor.
Halen, dünyada kullanılan elektriğin % 14’ü nükleer enerji ile sağlanıyor. Bazı ülkelerde bu oran % 30’ları aşıyor. Çin ve Hindistan, kömür enerjisi ile elde ettikleri enerji seviyelerine ulaşılıncaya kadar nükleer enerji santralı yapılıp işletilmesini kararlaştırmış bulunuyorlar.
Nükleer enerjiye karşı çıkanlar, nükleer yerine güneş ve rüzgâr enerjisine önem verilmesini istiyorlar. Ancak, henüz ne güneş ne de rüzgâr enerjisi santralleri nükleerle rekabet edebilecek ucuzluğa ve fiyat garantisi sağlayabilecek derinlikte bir piyasaya sahip değil. Öte yandan, rüzgâr ve güneş enerji santrallerinin sürekli üretim yapabilmeleri mümkün olamadığı için, elde edilen enerjinin depolanması gereği bulunuyor. Ama, halen enerjiyi yeterince süre ile ve ucuz maliyetle depolayabilecek bir teknolojiye sahip değiliz. Bu nedenle de, rüzgâr ve güneşten enerji üretiminin, mutlaka yedeklenmesi ve başka üretim kaynakları ile desteklenmesi gerekiyor.
Doğalgaz rekabet edemiyor
Önceleri güvenilir bir enerji kaynağı olarak görülen doğal gaz fiyatları, zaman içinde çok dalgalanma yaşadı. Ayrıca, doğal gazın da kömür kadar olmasa bile oldukça yüksek karbon dioksit salınımına neden olduğu ortaya çıktı. Karbon dioksit salınımı bakımından en elverişli enerji kaynağı sayılan hidroelektrik santrallerinin ise, çevreyi ve tarihi yok ettiği düşünülüyor.
Mini reaktörler
ABD’li bilim adamları, 300 megawatt civarında enerji üretecek mini nükleer santrallerin(small modular reactors-SMR) seri üretimi üzerinde çalışıyorlar. 2016 yılında piyasaya sürülebileceği hesaplanan bu mini santraller, mevcut nükleer santrallerden çok daha güvenli bir sisteme sahip olacak. SMR projeleri için lisans başvurusu yapıldı; başvurunun kabulünün ardından üretim başlayacak.