Cumhuriyet tarihimizde ilk kez bir Merkez Bankası Başkanı dört ay öncesinden döviz kurunu belirledi ve Aralık ayında ABD Doları fiyatının 1.92’nin altında olacağını söyledi. Oysa, hiçbir Merkez Bankası, kendi basmadığı ve likiditesine hakim olamadığı bir para biriminin fiyatı için ahkam kesemez.
Merkez Bankası Başkanı’nın sözünü tutabilmesi için şu olasılıklardan birisinin gerçekleşmesi gerekiyor:
A. Banka önümüzdeki dört ay boyunca altın ve döviz rezervlerinin önemli bir bölümünü satarak piyasaya döviz likiditesi sağlayabilir. Piyasanın ihtiyacı döviz olduğu için, döviz yükümlülüklerinden kurtulmak suretiyle piyasaya döviz verirse, Türk Lirası kıtlığı yaratmadan bu sonucu elde edebilir. Ancak, hem artan petrol ve doğalgaz fiyatları hem de mevcut cari açık, bu politikanın uygulanmasını zorlaştırıyor. Öte yandan, döviz rezervimiz azaldığında, yeni bir döviz baskısı ile karşılaşılabilir.
Döviz girişi olasılığı
B. Yurtdışından önemli ölçüde sıcak para veya doğrudan yatırım biçiminde para gelebilir. Ancak, gelecek miktarın yeterli olacağı konusunda kuşkular var. Tüm gelişmekte olan ülkelerde bize benzer döviz kuru baskısı oluştu ise de, en yüksek oranlı baskı bizde gerçekleşti.
Bunun nedeni, Hükümet yetkililerinin ABD, Avrupa ülkeleri ve İsrail’e karşı olması gerekenin ötesindeki söylemleri oldu. Sonuçta, önümüzdeki dört-beş aylık dönemde, özellikle doğrudan yatırımların ülkemize gelmesi zor görünüyor. Hatta, büyük yatırımlar için aranılan kredilerin bile beklenilen faizlerle bulunabilmesi zor.
Öte yandan, sıcak para girişinin başlaması için istikrarlı bibr döviz kuru oluşmalı. Varlık barışı ile gelecek paranın ise, sadece vergi bölümü ülkede kalır.
Sıkı para politikası olasılığı
C. Banka çok sıkı bir para politikası güdebilir. Bu politikayı güdebilmesi için, piyasaya döviz satıp, karşılığı Türk Lirası’nı piyasadan çekmesi gerekir. Dövizin temel ihtiyaç olduğu bu dönemde bu politika rahat işleyemez. Çünkü, bankalar döviz karşılığında ödedikleri parayı hangi faizden olursa olsun Merkez Bankası’ndan talep etmeye başlarlar.
Bu durumda, Merkez Bankası’nın faiz yükseltmesi gerekir. Eğer yükseltmezse, bankalar hem Merkez Bankası’na karşı olan yükümlülüklerini azaltmaya çalışır, hem de Hazine’ye borç vermekten vazgeçerler. Böyle bir durumda, Merkez Bankası olmasa bile Hazine, borçlanma faizlerini yükseltecektir. Ayrıca, Türk Lirası sıkıntısı vergi tahsilatını azaltır. Bütün bunlara ilave olarak, yakında mahalli ve siyasi seçimler var.
Seçim dönemlerinde hükümetler popülist harcamalar yapmak zorunda kalırlar ve bütçe açıklarını arttırırlar. Dışarıdan gelen para ile kapatılamayan bütçe açıkları, borçlanma ile de kapatılamazsa, Merkez Bankası kaynakları ile kapatılacaktır. Bu işlemler, doğrudan olmasa bile dolaylı olarak yapılır. Örneğin; Merkez Bankası istemediği halde Devlet Tahvili almaya zorlanabilir.
Suriye’ye bir askeri müdahale olup olmayacağı belli değil. Eylül ayı içerisinde, ABD Merkez Bankası yeni kararlar açıklayabilir. Bu belirsiz ortamda, 4 ay sonrası için kur açıklamak gereksizdi.