Bir zamanlar komünizmin 7 büyük özelliğinden bahsedilirdi:
1. İşsizlik yoktur; ama, kimse çalışmaz.
2. Kimse çalışmaz; ama, yapılan 5 yıllık planın gerekleri yerine getirilmiştir.
3. Planın gerekleri yerine getirilmiştir; ama, dükkânlarda mal yoktur.
4. Satın alacak mal yoktur; ama, her yerde sıra vardır.
5. Her yerde sıra vardır; ama, her şey neredeyse başarılmak üzeredir.
6. Her şey neredeyse başarılmak üzeredir; ama, hiç kimse mutlu değildir.
7. Hiç kimse mutlu değildir; ama, çoğunluk seçimde “evet” oyu vermiştir.
Türk demokrasisi ve kapitalizmi, yukarıdaki kadar abartılı olmasa bile, işte bu dar boğaza girmiştir. Artık, ne politikacılar, ne onların danışmanları, ne de hükümet desteği ile büyüyen zenginler sağlıklı karar alamıyorlar. Bu kısır döngü, daha da büyüyerek sürecek. Çünkü, artık önceki krizlerin hazırladığı ekonomik düzelme ortamı da, global kriz nedeniyle dışardan bol miktarda giren sıcak para da bitiyor. Hükümetin bilimsel ve yönetimsel yönden açığını kapatan kadrolar da yok. Yeni kadrolar oluşturmaya da, elde edilen kazanımları kaybetmemeye de ne istek, ne de talep var.
Sevilerek, paylaşılarak
Kapitalist sistemde, sömürülenler din ile, iyi davranma ve sevgi gösterileri ile, elde edilen getirilerin bir bölümünün paylaşılması ile hallerinden memnun durumda tutulur.
Sevgi ve paylaşmanın bittiği yerde, kapitalizm varlığını sürdüremez. Sömürülenler tokatlanır; daha iyi çalışma ortamları sağlanacağı yerde, paralar lüks gökdelen yapımına harcanırsa, işyerinin ya iflası ya da el değiştirmesi ile karşılaşılır.
Bu süreç, kapitalizmin ve kapitalizmin siyasi sistemi olan demokrasinin kendini yenileme sürecidir ve sistemi ayakta tutar.
Kapitalizmin “sevgi ve paylaşma” kurallarının uygulanmasına, biz “kurumsallaşma” diyoruz.
Bu yüzden, dünyadaki ve bizdeki kurumsallaşmış şirketler, çalışma şartlarını iyileştiriyor; zor durumda olanlara yardım elini uzatıyor; toplumun kalkınması için çalışıyor; bu amaçla büyük fonlar oluşturuyorlar.
İşte, Soma’daki trajedinin nedeni, yukarıdaki satırlarda saklıdır.
Eski komünist rejim için, ilginç bir benzetmeler vardı: “Bu sistemi, Sahra çölünde uygulasanız; orada bile kum sıkıntısı başlar” derlerdi. “Adem’le Havva Rus vatandaşları gibi idiler; çünkü, çıplaklardı, bir elmayı paylaşmak zorundaydılar ve buna rağmen kendilerini cennette zannederlerdi” denirdi. İşte, bu noktaya geldik.