Hyman P.Minsky’nin dilimize de çevrilen “İstikrarsız Bir Ekonominin İstikrarı” (Stabilizing An Unstable Economy) isimli eserinde, “Yükümlülükleri para olan bankalar, finansman faaliyetleri kasalarındaki parayla sınırlı olan tefecilerden farklıdırlar” deniliyor.
Gerçekten de bankalar, bir borçlu adına gelecekte ödeme yapmak için yükümlülük üslenerek borç verirler. Bankacılığın bu özelliği, finansal ve ekonomik yapıya esneklik sağlar ve mevduattan sağlanan nakit girişlerine ilişkin risk belirsizliği karşısında, işletme yükümlülüklerin üstlenilmesine imkân verir.
Bankacılık dinamik, yaratıcı ve kârlı bir iştir. Banka girişimcileri, varlık ve yükümlülüklerini düzenleyerek, aktif olarak servetlerini arttırma ve algılanan kâr fırsatlarının avantajlarını elde etme peşindedirler.
Bankacılık faaliyetleri
Bankacılık, salt borç verme faaliyeti değildir. Temel bankacılık faaliyeti, kredilendirilen tarafın kredi değerliğini kabul etmek, yani buna kefil olmaktır. Banka, bir borç aracını kabul ederek, borçlunun yapmayacağı ve yapamayacağı belirlenmiş ödemeleri yapmayı kabul etmiş olur. Böyle bir kabul ya da ciro edilmiş bir senet, piyasada satılabilir. Bu amaçla, gelişmiş ülkelerde, piyasa ve borsalar oluşturulmuştur. Bizde, henüz böyle bir girişim yoktur.
Bir banka kredisi, bankanın kabul ettiği bilinen bir poliçeye eşdeğerdir. Banka kredisinde işin içine gizli bilgi girmesi nedeniyle, banka şartlı bir yükümlülüğü kabul etmeden, bu kredilerin üçüncü taraflara transfer edilmesi teorik olarak mümkün değildir. Bu nedenle oluşturulan kredi piyasa ve borsalarında, çeşitli sigortalama sistemleri geliştirilmiştir.
Bir banka krediye kefil olduğunda ya da müşterisini çek yazmaya yetkilendirdiğinde, elinde taahhüt edilmiş fon olmasına gerek yoktur. Herhangi bir anda elinde atıl fonlar olsaydı, fakir bir bankacı olurdu. Gelir getirmeyen fon tutma yerine, bir bankacının fonlara erişim olanağı mevcuttur. Bankalar, piyasalarda ciro edilebilir varlık bulundurur ve diğer bankalar nezdinde kredi limitine sahip olurlar.
Merkez devreye girince
Bir ekonomide kredi piyasası yoksa, bankalar, elden çıkarmak istedikleri kredilerini yok pahasına aracı şirketlere satmak durumunda kalırlar. Ya da, bu konuda ülkenin Merkez Bankası devreye girebilir. Merkez bankaları reeskont penceresinin başlangıçtaki amacı, kredilerin pazarlanabilirliğini artırmaktı. Böylece bankalar, kredilerini Merkez Bankası’na satarak, yeniden kredi yaratma olanağını elde ettiler.
ABD Merkez Bankası FED, önceleri reeskont penceresini bu amaçla kullanırdı. Bizde de bir süre, ihracatı destekleme adına, benzer uygulamalar yapılmıştır.
Zaten, Minsky de bu nedenle, merkez bankalarının, “açık piyasa işlemleri” uygulamasından vazgeçip, “reeskont penceresi” uygulamasını geliştirmesini istiyordu. Ancak, artık yapılması gereken şey, doğrudan “kredi piyasası”nı oluşturmaktır. Bu piyasada alınıp satılacak ilk enstrüman, her zaman bir değişim değerine sahip olan vadesiz mevduatlardır.