Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

17. yüzyılın ortalarına kadar Müslümanların Avrupa’ya yani kâfirler diyarına gitmeleri hoş karşılanmazdı. Hatta bu ülkelerde ikamet etmeye kalkmak yargıya gidebilecek ölçüde bir suçtu. Bu anlayış Osmanlı’nın geri kalmasında önemli rol oynadı.
Amerika’nın haritasını Kolomb’dan önce 1513’te gösteren ve gâvur diyarıyla ilgili olduğu için açıklanamayan Piri Reis haritası bile, 1929’da Topkapı Sarayı’nda bir Alman tarafından keşfedildi. (Bu haritanın 21 paftasından 20’si sonradan yok oldu; paftalardan bazıları Topkapı Sarayı Müzesi’nde üzerinde yemek yenirken bulundu.)
Yine de Avrupa’ya giden ilk Müslüman gezginler Türkler oldular. Evliya Çelebi, 1665’te bir Türk misyonuna katılarak Viyana’yı ziyaret etti. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde “Gördüğüm en inanılmaz şey” diyerek, Viyana’da kadınlara gösterilen hürmeti anlatıyordu. Avusturya İmparatoru’nun kadınlara yol göstererek, onlardan sonra kapıdan geçtiğini, şapkasını çıkararak kadınları selamladığını görmüştü.
Avrupalıların kadınlara gösterdikleri saygı, muhtemelen İsa’nın anası Meryem Ana’ya olan saygıdan kaynaklanıyordu. Oysa Müslüman geleneklerine göre hukuken ve dinen ikinci sınıf kabul edilen ve her haktan faydalandırılmayan 3 sınıf insan vardı. Bunlar kâfirler, esirler ve kadınlardı. Osmanlı’yı dünya medeniyetinin gerisine atan nedenlerden en önemlilerinden biri de bu sınıflandırma oldu.
Sanatın eksikliği
Bernard Lewis, “Ne Yanlış Gitti?” isimli kitabında, Müslüman dünyasının kadını üretim hayatına sokmaması nedeniyle, bu dünyanın ekonomik olarak geri kaldığını anlatıyor.
1787’de İspanya’da Osmanlı Elçisi olarak görev yapan Vasıf Efendi, hatıralarında çok ilginç karşıladığı şu anılara yer veriyor: “Kralın verdiği yemeğe müzisyenler ve şarkıcılar katıldı. Kral hepsini beğeniyle izledi. Ama sanatçılar ve müzikleri bizi sıktı.” Bu anılarda da açıkça görüleceği gibi, en görmüş geçirmiş Osmanlı bürokratlarına bile sanat, bir şey ifade etmemekte; onları sıkmaktaydı. Oysa bu dönemde batıda Rönesans çoktan başlamış; neredeyse bitmişti. Osmanlı’yı dünya medeniyetlerinin gerisine atan en önemli bir eksiklik de sanatın geliştirilememesi hatta gelişimin engellenmesi oldu.
16. yüzyılın ortalarında İstanbul’da yazılan Yeni Dünya isimli bir kitabın basılabilme izni bile ancak 1729’da verilebilmişti.
Özgürlük
New York’taki Özgürlük Anıtı’nda, özgürlüğün neden elinde meşale tutan bir kadın tarafından sembolize edildiğini biliyor musunuz? Çünkü özgürlük ışık vurduğu sürece görülebilen bir güzellik. Demokrasi ise, özgürlüğün ışığı.
Yüzyıllar boyunca kadınların özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, sanat, keşifler ve ilim, bizim için pek bir şey ifade etmedi. Özgürlük bizler için ülkenin bağımsızlığı ile eşdeğer olarak görüldü. Ülkemiz bağımsızsa ve bir biçimde seçimler yapılabiliyorsa, kendimizi özgür saydık.
Bağımsızlık ile özgürlük arasındaki farkı bize Atatürk öğretmeye çalıştı. Atatürk Devrimleri denilen şey, bunun uygulamasından başka bir şey değildi. Ama birçoğumuz hâlâ özgürlük ile bağımsızlık arasındaki farkı öğrenemedik. “İnsan Hakları” kavramıyla anlatılmaya çalışılan da bu.