Geçtiğimiz dönemde, yöneticiler, bankaların gereğinden fazla kâr ettikleri düşüncesine kapıldı. Bankaların aldıkları komisyon ve masrafların üzerine gidildi; banka kârları düşürüldü. Oysa, bankacılıkta risk yüksek. Bankalar titizlikle yönetilmesi gereken, verimli çalışmaları kaçınılmaz olan, bilanço değerleri dengede olması gereken kurumlar. Ülkemizde, kurumsal yönetimin en çok yerleştiği yerler, bankalar. Banka sistemi içinde, vergi kaçırılması olanaksız. Bankalar ülkemizin en iyi ve yoğun denetlenen kurumları. Bankalar getirilen her türlü kurala titizlikle uymaya gayret gösterirler.
Bankalar kârlılıkları düştüğünde, bilançodaki varlık kalitesini yükseltmek zorunda. Bilançolarındaki varlıkların büyük bölümü, verilen kredilerden oluşur. Satın alınmış olan tahviller de varlıklar arasında. Varlık kalitesi, öncelikle verilen kredilerin geri dönmeme riskini düşürmekle sağlanır. Sonuçta, bankalar riskli kredilerden kaçınır; sağlam şirketlere yönelir. Sağlam şirketlerin çoğu ise, yabancı şirketler arasındadır. Kısaca, bankacılığın kârını düşürmek, ulusal şirketlerimize verilecek olan kredilerin gittikçe azalması sonucunu doğurur.
Mevduat kredi dengesi
Kârlılığı azalan bankacılık sistemi, daha düşük kredi/mevduat rasyosuyla çalışmak zorundadır. Bizim gibi tasarruf oranı düşük ülkelerde, bankalardaki mevduat da göreceli olarak düşüktür. Dolayısıyla, kârlılığı düşük olan bankacılık sistemi giderek kredileri azaltmak durumundadır. Verilen krediler azaltılınca, ülkenin büyüme hızı ve yatırımlar azalır.
Bankalar yeterli miktarda ve ucuz mevduat toplayamadığı durumda dış kredi almaya yönelir; başka ulusların tasarrufunu veya parasal genişlemeden doğan yabancı merkez bankalarının karşılıksız bastıkları emisyonları kullanmak durumunda kalır. Yabancı kaynaklar nispeten ucuz olsa da kur riski getirir. Bu yıl özel sektörün dışarıya ödemek zorunda olduğu dış borç 71.7 milyar dolar. Bunun 50.7 milyar doları bankalara ait. Geri ödemelerin en yüksek olduğu aylar mart, mayıs, eylül. Bu aylarda döviz üzerinde baskı oluşuyor. Yabancılar, kendilerinden borç alınmasına devam edilmesini ve ülkenin ödeme gücünü sürdürmesini ister. İçeride faizin yeterince yüksek olmasını istemeleri bu nedenledir.
Yükselen fonlama maliyeti
Geçtiğimiz dönemde bankaların aldıkları ücret ve komisyonlar düşürüldü. Kredi kartları yoluyla kullandırılan kredilere % 1 civarı karşılık ayırılması zorunlu kılındı. Üstelik, önceden aldıkları komisyonların bir bölümünü müşterilere geri ödemek zorunda kaldılar. Önceden alınan komisyonların geri ödenmesi bankalar için büyük gider kapısı olmaya devam ediyor. Üstelik, geri ödeme sırasında, neredeyse komisyonun dörtte biri kadar masraf yapılıyor. BDDK sistemdeki bürokrasiyi gittikçe artırıyor. Fonlama maliyetlerinin yükselmesi, bu yıl bankaların kârlılığını % 2 düşürecek.
Bütün bu gelişmeler kredi hacminin büyüme potansiyelini kısıtlıyor. Bizde krediler yaklaşık yıllık % 19 büyürken, atılım yapan ülkelerde yıllık kredi büyümesi zaman zaman % 130’u buluyor.
Enflasyon düştükçe faiz düşeceğinden, bu süreçte, yeni denge kuruluncaya kadar bankaların kârlılıkları da azalır. Petrol fiyatlarının düşmesi enflasyon oranını düşürücü bir etki yaparken, Türk Lirası’nın değer kaybetmesi enflasyon oranını yükseltici bir etki yapıyor.