Beş yıl öncesine kadar, dünya petrol tüketimi gittikçe artıyordu. Dolayısıyla, ABD ve Avrupa ülkelerinin Ortadoğu ve Avrasya politikaları bu gidişe göre şekillenmişti. Bu artış, fiyatının da yükseleceği anlamına geldiği için, bizim gibi enerjiye bağımlı ülkeler, giderek daha artan ölçüde doğal gaz ithal etmeye başladılar.
Ancak, başta ABD olmak üzere birçok ülkede geliştirilen yeni teknolojiler, ülkelerin enerji bağımlılığını ve ticaret şartlarını değiştirmeye başladı. 2007 ila 2012 yıları arasında, ABD’nin enerji üretimi, geçen yıl dünyanın en büyük enerji sağlayıcısı sayılan Rusya’yı geçti. Dünyanın jeopolitik önem haritası değişmeye başladı. Bu değişim, en çok Vietnam, Kazakistan, Rusya, Angola, Nijerya, İran, Irak ve Suudi Arabistan’da kendisini hissettirecek.
Bütün bu gelişmeleri hisseden ve şimdiden bütçe kısıtlamaları yapmak zorunda kalan Rusya, etkisi veya işgali altındaki ülkeleri kaybetmek istemediği gibi, arttırmak istiyor. Böylece, bu ülkelere rahatça enerji satabilecek ve büyüme oranını artırmasa da aynı seviyede tutabilecek.
Suudi Arabistan’ın şu anda bile mali sıkıntıları var. 2014’ten itibaren Suudi Arabistan, varil fiyatının 90 doların altına düşmesi halinde bütçe açığı verecek. Irak, Bahreyn, Libya, Yemen şimdiden “ne kâr, ne zarar” seviyesine gelmiş ve hiçbir şeyden fedakarlık edemez durumda. Ambargo ile sıkıntıda bulunan İran’ı kötü günler bekliyor.
Rusya sahneden çekilmiyor
Avrupa ülkelerinin enerji ihtiyacının önemli bölümü, Asya ve Avrupa’nın en büyük enerji üreticisi olan Rusya tarafından karşılanmaya devam edecek. Ancak, Kuzey Amerika alternatifi nedeniyle, bu ülkelerin pazarlık gücü artacak. Öte yandan, Avrupa ülkeleri de yeni tekniklerle enerji ihtiyaçlarını karşılama yoluna gidecekler.
Petrolün varil fiyatının 80.00 doların altına düşmesi halinde, Rusya’da sosyal sıkıntılar başlayacağı ve Putin’in durumunun bile sorgulanabileceği anlaşılıyor. Durumun farkında olan Rusya; Çin, Hindistan ve diğer Asya piyasaları ile yakından ilgileniyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın hesaplamalarına göre, 2035 yılında Çin’in enerji ihtiyacı % 40 ve Hindistan’ınki % 55 oranında artacak. A.B.D. ise, öncelikle Japonya, Filipinler ve Güney Kore’nin enerji ihtiyacını karşılamaya hazırlanıyor.
ABD liderliğini pekiştiriyor
ABD doğalgazı ve petrolü herkesten ucuza üretiyor. Bu nedenle, ülkede enerji fiyatları düşük kalacak ve bu durum üretim maliyetlerini aşağıya çekip, işsizlik oranını düşürecek. ABD’nin büyüme oranı da yükselecek. McKinsey’e göre, bu nedenle büyüme 2020’ye kadar her yıl % 2 ila % 4 oranında yükselecek. ABD’nin halen 720 milyar dolar olan dış ticaret açığı da yarı yarıya azalacak.
Bu gelişmelerden sonra, ABD’nin dikkati Ortadoğu’dan çok Güney Asya ülkelerine yönelecek. Bu gelişme, Ortadoğu ve Arap ülkelerinde demokratikleşme hareketlerini ateşleyebilecek. Enerji fiyatını düzenleyebilecek güce ulaşan ABD, İran’la ticaret yapan bizim gibi ülkeleri kontrol altına alabilecek ve İran’ı anlaşma masasına oturtabilecek.
ABD, bu gelişmelere bağlı olarak başta Avrupa Birliği(AB) olmak üzere birçok ülke ile “serbest ticaret anlaşması” imzaladı. Buna ek olarak, AB ile “Transatlantic Trade and Investment” ve 11 Asya ülkesi ile “Trans-Pasific Partnership” anlaşmaları imzalandı.
Foreign Affairs dergisi, R.D. Blackwill ve M.L. O’Sullivan’ın “American Energy Edge” adlı makalesinde söz edildiği gibi, ABD bu anlaşmalarla yalnız güçlenmeyi değil, global kirlenmeyi de önlemeye hazırlanıyor. Sadece kömür kullanılmasının azalması değil, yeni teknolojiler de gündeme gelebilecek.