Son zamanlarda, bizim politikacıların da düsturu olan, bu söylemin kökleri ‘Tevrat’a dayanıyor. Yahudiler, yüzyıllardır, bu prensibi uygulamak sayesinde, zengin oldular; kimliklerini sürdürdüler; kapitalizmin gerçek ölçüde temellerini attılar.
Yahudi halkı, ta.. başından beri, yolculuk yapmak, takas etmek, iletişim kurmak, aktarmak, dolayısıyla ticaret yapmak zorundaydı. Zaten, ‘İbrani’ sözcüğü de, ‘takasçı’ anlamına geliyor.
Kitab-ı Mukaddes, “Sanıldığının aksine, kıtlık arzuyu değil, arzu kıtlığı doğurur” diyor. Bu ilk ekonomi- politik dersi sayılabilir.
Tanrıya hizmet için
Tanrı, İbrahim Peygamber’den zengin olmasını istemiştir. Nitekim, ‘Yaradılış (13,2)’, Hazreti İbrahim’in servetinin büyümesini gururla kaydeder. Bu zenginliği elde etmek için ise, hile dahil, neredeyse her yol mubahtır.
Tanrı, Hazreti İbrahim’in oğlunu kurban etmesini engelleyerek; ‘şiddet’in sadece insanın maddi zenginliğine uygulanmasını istemiştir. Para ise, her şeyden önce, ‘şiddet’ten kaçınmak için bir vasıtadır. Para, uzlaşma ve barış aracıdır. Alın size, kapitalizmin ikinci prensibini.
‘Yaradılış (26,13,14)’e göre, Hazreti İbrahim’in çocuğu İshak ve torunu Yakup da çok zengin olmuşlardır. Pek çok cariyeleri, hizmetkarları, sürüleri, develeri vardır. Tanrı, Yakup’un servetini kutsamış; hatta, kardeşi Esav’dan ekberiyet hakkını satın almasını sağlamıştır. Bu da hayatta her şeyin satılabileceğinin bir kanıtıdır. Kapitalizmin üçüncü prensibi.
Aşırı zenginleşme
Yahudiler, Mısır’dan çıkarken tüm zenginliklerini yanlarına almışlar; sonra da, Musa’nın Sina Dağı’na yola çıkması sırasında, bu zenginliklerle, şatafatlı bir ‘buzağı’ yaparak; ona tapmaya başlamışlardır. Tanrı’nın hizmetinde bir araç olması gereken para; bu noktada, bir puta dönüşmüştür.
Para, tek başına bir amaç haline gelmiş; bir nevi ‘put’ halini almıştır. Dinimizdeki ‘zekat vermek’ prensibi, paranın bir bölümünün dağıtılarak; sosyal refahın sağlanmasını sağlamaktadır. Bu da, kapitalizmin dördüncü prensibidir.
Parayı seven doymaz
Para, mal ve aşkı, şiddete başvurmadan, medeni bir biçimde elde etmemizi sağlar. Tek şart, ‘para tutkusu’nu kontrol edebilmektir. Ancak, çoğu zaman, parayı seven paraya doymaz. Kapitalizmin bir prensibi daha: Arzu, arzuyu doğurur.
Para, bir bozuşmanın ve şiddet eyleminin sonlanmasını; iletişimin yeniden başlamasını gerektirir. Zaten, ahlaki yollarla para kazanmak isteyenin sulh ortamına ihtiyacı vardır. İşte, kapitalizmin altıncı prensibi.
Bizim politikacılar, Tanrı’ya daha fazla hizmet edebilmek için mi? Şiddeti yok etmek için mi? İnsanları daha rahat satın almak için mi? Sosyal refahı sağlamak için mi? Barış ortamı yaratabilmek için mi? Daha çok para sahibi olmak istiyorlar(!).