İsrail, İran’ın atom silahı edinmesi halinde Ortadoğu’daki yerleşimini sürdüremeyeceğini biliyor. Bu nedenle, bir an önce İran’daki nükleer tesislerin yok edilmesini istiyor. ABD ise, sorunun savaşla değil, uluslararası kuruluşların ve devletlerin baskısıyla çözümlenmesi görüşünde. Ancak, tüm çareler tüketilirse, tesislerin bombalanması kaçınılmaz olacak.
1981 yılında İsrail, Ortadoğu’daki bir devlette nükleer güç bulunması halinde bölgede yaşama şansı olmayacağı gerekçesiyle, Irak’taki nükleer rektörü yok etmişti. 2007 yılında, Suriye’de Kuzey Kore’nin kurduğu reaktör de aynı gerekçeyle yok edildi. Öte yandan, İsrail’in İran’daki nükleer reaktörü de yok etmek için, 2008 yılında ABD’den gizlice izin istediği ama alamadığı da ortaya çıktı.
İran’ın nükleer tesisleri diğer ülkeninkilere göre çok daha iyi saklanmış durumda ve çok daha iyi korunuyor. Tesisler yok edilemezse, İran yakın bir gelecekte atom silahı yapmaya muktedir olacak. Bu kontrolsüz gelişme, İsrail’in Ortadoğu’daki varlığına son verebilecek. İşte salt bu nedenle, İsrail, Obama’yı savaşa ikna etme çabasında. Obama’nın ve Demokratların hâlâ karar verememeleri, İsrail yönetimini ile dünyadaki ve özellikle de ABD’deki Musevileri çıldırtmış durumda.
Bu gelişmeler ışığında, İsrail’in ABD’ye sormadan İran’ın nükleer tesislerini vurması gündeme gelebilir. Bu durumda ABD’nin ne yapacağı tartışılıyor. New York Times’ta bile, konu Brookings Institution’un araştırması esas alınarak tam sayfa işlendi. Obama yönetimine baskı yapmak amacıyla, ABD’de konu sürekli gündemde tutuluyor. Yine bu konuda, onlarca kitap vitrinleri süslüyor.
Öte yandan, ABD Yahudi lobisi, ülkenin Obama’dan kurtulması için kolları sıvamış durumda. Önümüzdeki seçim, Yahudi lobisinin güç gösterimine sahne olacak. Ancak, İsrail yönetiminin 3 yıl daha bekleyecek hali yok. Sıkıntı burada ve İran her ne kadar nükleer tesislerin bomba yapımında kullanılmayacağını söylese de, her an sıcak bir gelişme yaşanabilir.
Global krizde ikinci dip
IMF’de de üst düzey yöneticilik yapmış olan ekonomist Desmond Lachman, global krizde bu yıl “ikinci dip”in beklenmesini ve ekonomik gelişmelerin “V” şeklinde değil, “L” şeklinde olacağını savunuyor. Lachman, görüşünü desteklemek üzere, şu gelişmeler üzerinde duruyor:
- Gayrimenkul fiyatları halen sadece 2003 seviyelerine geriledi. Bu gerilemenin maliyeti 12 trilyon doları buldu ve gerileme sürebilir.
- ABD’deki kredi borcu (Hazine dahil), GSMH’nin yüzde 350’sine ulaştı. Bu oran 1929 Buhranı’nda bile yüzde 200’ü aşmamıştı.
- ABD’deki zararların yüzde 40’ı, AB ve İngiltere’deki zararların ise yüzde 60’ı hâlâ açıklanmamış durumda.
- Geçici işçiler de eklenirse, ABD’de işsizlik oranı yüzde 18’i buluyor. Öte yandan, işsiz kalma süresi gittikçe artıyor.
- ABD’de ailelerin ortalama borcu, gelirlerinin yüzde 130’una ulaştı.
- Banka kredileri gittikçe düşüyor. Borç ödeyememe beyanları artıyor.
İstatistikler doğru ama bence düzelmenin sürdüğünü de gösteriyor. Yükselmeler her zaman dalgalanmalarla olur. Sadece, AB’deki sıkıntı düzelmeyi geciktirebilecek.