Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Başkan Clinton döneminden itibaren, 2000’li yıllara girerken ABD hükümetinin elinde gereğinden fazla nakit birikmişti. Yeni Başkan, Cumhuriyetçi Bush vergi indirimi yapma kararı aldı. FED (ABD Merkez Bankası) Başkanı Alan Greenspan’in değimiyle, vergi indirimi, hükümetin piyasaya ve büyümeye yaptığı bir yatırım anlamına geliyordu.
11 Eylül 2001 terör saldırısı sonrası, hükümet, federal bütçedeki birikimlerin askeri harcamalara yönlendirilmesine karar verdi ve savunma harcamaları soğuk savaş dönemindeki seviyelere yükseldi. ABD’li silah üreticileri durumdan memnundu. Bir savaşta kullanılmaz ise, savaş araç gereçleri ve mühimmat zayi olacaktı. El Kaide’yi desteklediği öne sürülen Irak, kitlesel imha silahlarının bulunduğu gerekçesi de öne sürülerek işgal edildi. Ortadoğu’da şimdiki yangın başlatılmış oldu. Alan Greenspan’ın 2008’de itiraf ettiği gibi birçok konuda hata yapılmıştı. (Yukarıdaki bilgi, ABD kaynaklarından alındı. Michael Goodwin-How Our Economy Works?)

Haberin Devamı

Irak için reçete ne idi?
Irak hükümetinin vergi oranlarını %15’le sınırlaması, ithalattaki tüm kısıtlamaların kaldırılması, ülke dışına para transferinin tamamen serbest bırakılması, her şeyi özelleştirilmesi; hükümetten tamamen bağımsız bir Merkez Bankası yaratılması ve Merkez Bankası’nın para arzını kontrol altında tutması isteniyordu.
Bu tedbirler, Irak halkını çok fakirleştirdi; müzelerin bile yağmalanması sonucunu doğurdu. Irak halkına, “Kimi seçerseniz seçin; ama ekonomiye dokunmamalı” biçiminde bir demokrasi dayatılmıştı. (Biz dahil, birçok ülkede uygulatıldığı gibi.) Amerikan şirketleri, Irak’taki tüm büyük kontratları almışlardı.

Irak sonrası ABD ekonomisi
2003’e gelindiğinde, vergi kesintileri ve artan harcamalar, ABD’de bütçe açıklarının yeniden gündeme gelmesine neden oldu. Greenspan’ın arka arkaya indirdiği faizler, Amerikan halkını konut karşılığı kredi almaya yönlendirdi. Ücretler, Başkan Clinton yıllarındaki seviyelerine düşmüştü.
Kredi balonu sonrası, bilinen “gayrimenkul kredisi(mortgage) krizi” çıktı. Aslında, sigorta şirketlerinin gayrimenkul kredilerini sigorta etmiş olmaları gerekiyordu. Gayrimenkul kredisi sistemi, birbirini destekleyen, silsile sigortalar sayesinde, kriz çıkmasını neredeyse tamamen engelliyordu. Ancak, sigorta şirketleri, sentetik olarak ürettikleri “credit default swap” sistemi nedeniyle, sigortaladıkları krediler karşılığında rezerv tutmamaya başlamışlardı. Sonunda, geri ödenmeyen krediler nedeniyle, gayrimenkuller bankalara devredilmeye başlandı.
Tek çare, bol bol para basmak olmuştu. Başkan Bush, “Serbest piyasa sistemini kurtarmak için, serbest piyasa prensiplerinden bazılarını terk etmek zorundayız” diyordu. Kriz tüm dünyaya yayıldı. Krizden çıkışın temel prensibi, her zaman olduğu gibi, kredi verenlere olan borçların öncelikle ödenmesi oldu. (Bizde de son bankacılık krizi sırasında, batan bankaların yabancılara olan borçları öncelikle ödendi.) Oysa, borç verenlerin, borç verirken aldıkları riski değerlendirmeleri gerekiyordu.
Barack Obama hükümeti devraldığında, sorunlar 1929’daki kadar birikmişti. Global krizin gittikçe artma eğilimi vardı. Ödenemeyen krediler çığ gibi artmıştı. İşsizlik, eşitsizlik ve çürüme had safhaya ulaşmıştı. Tek çare, faizleri yükseltmemeyi sürdürmek ve para basmaktı. Tam o sırada, ABD ekonomisi, “kaya gazı” ve “yeni petrol üretim sistemleri” ile tanıştı. Bir anda, dünyanın en büyük doğalgaz ve ikinci petrol üreticisi oldu. 2 milyon yeni iş alanı açıldı.
Şans yine ABD’nin yanındaydı.