Katharine Branning “Bir Çay Daha Lütfen” isimli kitabında işte bunu anlatıyor. Birçoğumuz tarihimizden, ailelerimizden ve dinimizden gelen üstünlüklerimizi tam olarak kavrayamazken, Branning(Kadriye Hanım) üstünlüklerimizin neden ve köklerini bize, bizden iyi anlatıyor. “Türkiye’de insanlar, Avrupa’dakilerle karşılaştırıldığında daha merhametli, bağışlayıcı ve hoşgörülüdür. Türkler, dik başlı, kararlı, olumlu, muktedir ve hata yapmaktan korkmayan vatandaşlardır” diyor.
Diğer hiçbir ülkede; halk ozanları, kambur köprüler, sarnıçlar, kümbetler, devrik tarihi sütunlar, saz ustaları, pilav günleri, sünnet düğünleri, asmaların gölgelediği çay bahçeleri, bozacılar, sokakta piyango bileti satıcıları, hamallar, tarlalarda tohum saçan kadınlar, dantelli perdeler, taş oyma kapılar, hayvanlar ve yavrularıyla dolu köy evleri, tezek kokusu, azık çıkanıyla tek başına yol kenarında yürüyen işçiler, kaplıcalar, davullar, sazlıklar, eşek arabaları, bayrakların dalgalandığı ve şehirlerin tacı olan kaleler, kız kaçırmalar, aile cinayetleri, bayramda kurbanların bahçede kesilip yukardan aşağıya parçalanması, ayet yazmak için saatlerce uğraşan hattatlar, onlarca değişik medeniyet tarafından döşenmiş taş yollar, karla kaplı dağ zirveleri, otlaklarda koyun güden kangal köpekleri, leylek yuvaları, tenekeciler ve bakırcılarla dolu arka sokaklar, toplum içinde kitap okumama alışkanlığı, devrilmiş eski mezar taşları ile dolu mezarlıklar, berberlerin kuruması için işyeri önüne serdikleri havlular, doktor gibi görev yapan eczacılar, mavi boncuk, fal bakma, türbe ziyaretleri, büyülere inanma, evlenme ya da çocuk sahibi olmak için kutsal yerlerde tavuk-horoz kesme, şans getirmesi için ulu ağaçlara yapılan törensel ziyaretler, ağaç ve çalılara adak olarak bez parçası bağlanması, yalnız İslami değil Hıristiyan mekânlarını da ziyaret etmenin sevap sayılması, İsa’nın ve Musa’nın da peygamber olarak bilinmesi, bir arada değil.
Yabancıların bilmedikleri
Yabancılar, Türkiye’nin Ortadoğu’da bir ülke olmadığını, Türklerin, Arap veya Bedevi olmadığını, Türkçenin Latin Alfabesi ile yazıldığını, Türkiye’de kadınların erkeklerle aynı haklara sahip olduğunu, Türklerin asla terörist olmadıklarını bilmiyorlar.
Hiçbir dilde “hanım” ve “bey” sözcükleri yok. “Hanım” ve “bey” unvanları, “sir” ve “lady” unvanları gibi sonradan alınmıyor. Türkiye’de herkes ön adı ile anılıp, adlarının sonuna “hanım” ve “bey” sözcükleri getiriliyor.
Başka dillerde “buyurun” sözcüğü de yok. Fevkalade kibar insanlar olan Türkler, “buyurun” diyerek çay ikram eder; güzel sözler söyleyerek selamlaşırlar. Türkler günlük hayatta karşılaştıkları zorluklara rağmen sağlam bir ruhla sürekli neşeli görünmeyi başarabiliyorlar.
Branning, “ayıp” ve “keyif” kelimelerini de Türkiye’de keşfetmiş.
Çocuğun önemi
Bizde her kadına ilk sorulan 2 soru “Evli misin?” ve “Kaç çocuğun var?” sorularıdır. Osmanlı kadınının mezar taşına doğurduğu her çocuk için çiçek motifi işlenirdi. Yine, Türkiye çocuklar için bayramı olan tek ülke.
Türk yemekleri de Türkler gibi: Dosdoğru, sade, dürüst, lezzetli, bol kepçe. Yemeklerin gizli reçeteleri yok. Türk halıları da Türklere benziyor. Birbirine benzemeyen, ilmikleri bile aynı boyutta olmayan, nasıllarsa öyle sevilmeleri gereken halılar.
Türkiye aslında, 70 milyon ruhla ilmek ilmek birbirine bağlanmış çok renkli bir memleket halısı.