Türkiyemizde nasıl siyasetten ekonomiye, sanattan futbola kadar “her konuda otorite” büyük köşe yazarlarımız varsa, “her konuya nane” büyük kurumlarımız da var. Bu kurumlar, kendilerini yalnız siyasetçilerin değil bankaların, kamu ve özel tüm işletmelerle, işadamlarının çok üzerinde sayarlar.
“Her konuya nane” kurumlarımızın en büyüğü, 80’li yılların başına kadar Maliye Bakanlığı idi. Yurtdışına çıkmak için bile, bu kurumdaki bir genel müdür yardımcısının karşısına çıkıp dil dökmek gerekirdi. Özal’lı yıllarla birlikte, Maliye Bakanlığı’nın yerini Hazine Müsteşarlığı aldı. Bu dönemde, Merkez Bankası ve Devlet Planlama Teşkilatı da zaman zaman “her konuya nane” kurumlar arasına yerleştiler ama hiçbiri keyfi biçimde banka kurulmasına bile izin verebilen Hazine Müsteşarlığı’nın yerini hiç tutamadı.
90’lı yıllarla birlikte, “her konuya nane” kurumlarımız arasına yavaş yavaş da olsa Sermaye Piyasası Kurumu katıldı. Ülkemizdeki 2000 ekonomik krizi sonrasında, “her şeye nane” kurumlarımız artmaya başladı. Bunlar arasına önce “Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu” sonra da “Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu” katıldı. Bu iki kurum kendileri için inanılmaz güçte yasalar çıkartıp, yöneticilerinin yaptıkları için daha sonra sorgu sual bile sorulamayacak biçimde örgütlenmelerini tamamladılar. “Her şeye nane” kurumlar arasına en son katılan kurum, Rekabet Kurumu oldu.
“Her şeye nane” kurumlar hâlâ canlarının istediği her konuda kendilerini yetkili sayıyorlar. Son yıllara kadar siyaset dahil her şeye müdahale edebilen ve sorgulanamaz zannedilen Silahlı Kuvvetler’in bile süngüsü düştü. Medya bile artık, canı istediği zaman Hazine Müsteşarı’nı değiştiremiyor; hükümetlere bakan ataması yapamıyor ama “her şeye nane” kurumlar, hâlâ istedikleri her konuda kendilerini yetkili sayıyor ve Başbakan bile farkına varmadan, ondan daha geniş yetkiler kullanıyorlar.
Bunlar en büyük gizli muhalefet
“Her şeye nane” kurumlar ülkenin gelişmesini ve yenilikler yapılmasını engelliyor; halkın devletine olan güvenini azaltıyor; her konuda bürokrasiyi egemen kılıyor. “Her şeye nane” bir kurum geçmişte bazı bankalara haksız yere, hem de IMF’nin emriyle el koydu. Diğer “her şeye nane” bir kurum yine haksız yere kişilerin mal varlıklarını buharlaştırdı; kurumun yöneticileri kendisini eleştirenleri “şaibeli” ilan etti. Hâlâ bu “her şeye nane” kurumları eleştirebilenler çok az. Eleştirebilenler ise, ya şikâyet ediliyor ya haklarında araştırma yapılıyor ya da telefonları dinlemeye alınıyor.
Minik sermayeli bir yabancı gurup Türkiye’de şirket kurabilmek için bir “her şeye nane” kurumun iznini 2 ay bekledi. Türkiye’ye mutlaka faydası olacak bir yenilik yapmak isteyen bir özel sektör girişimi, daha işlemlere bile başlamadan başka bir “her şeye nane” kurum tarafından denetime tabi tutuldu ve kendisine yazılı olarak bu işi yapamayacağı bildirildi. Oysa, yapılacak olan faydasız olsa zaten serbest piyasa sisteminde para kazanamayacaktı. Yine başka bir “her şeye nane” kurum yüzünden ülkemizde yeni piyasa ve borsalar kurulamıyor. Öteki bir “her şeye nane” kurum ise diğer gelişmiş ülkelerde bulunmasına rağmen, ülkemizde kişilerin derecelendirilmesinin yapılmasını engelliyor. Ama, Başbakan’ın yavaş yavaş bu konuda da uyanmaya başladığını seziyorum.