Ülkemizde yaşanan en büyük vergilendirme gafı, “off-shore” uygulanması oldu. Mali sektörümüzde 1990 yılı başından itibaren başlayan “off-shore” uygulamaları, gittikçe büyüyerek bir çılgınlık halini aldı. Yalnız mali kuruluşlar değil büyük yatırımcılar da “off-shore” merkezlerde yatırım yaparak, vergi kaçırma ve bu nedenle de bir çeşit kara para aklama operasyonlarına giriştiler. Bu gelişmeden ülke ekonomisi büyük zararlar gördü ve 1990 sonrası krizlerin temel nedenlerinden biri “off-shore” uygulaması oldu.
“Off-shore” uygulamaları sonucunda veya bu uygulamaya dahil işlemler için:
- Faiz gelirleriyle ilgili vergiler ödenmedi.
- Türklerin bir bölüm hisse senedi ve tahvil alımları “yabancı alışı” gibi gösterildi.
- Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu kesintileri yapılmadı.
- Mevduat Munzam Karşılıkları yatırılmadı.
- Disponibilite yükümlülükleri yerine getirilmedi.
- Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu primleri ödenmedi.
- Bankaların “Sermaye Yeterlilik Rasyoları” yüksek gibi gösterilip, sıkıntıda olan bankaların durumu gizlendi.
- Aynı biçimde, bankaların “Likidite Riski” de yanlış hesaplandı.
- “Bankaların “Kur Riski” oranları da gerçeği yansıtmıyordu.
- Bütün bu yükümlülüklerin vergi ve masrafından da kaçıldı.
- Bu uygulamaları yapan bankalar ile bu yöntemleri uygulamayan bankalar arasında haksız rekabet durumu oluştu.
- Hükümetin ve Merkez Bankası’nın alacağı “Mevduata Güvence Verilmesi” gibi politika tedbirleri ekonomiye etki edemez hale geldi.
BDDK’nın sisteme etkisi
1990’dan başlayan süreçte, 4 yıl içinde, banka mevduatlarının neredeyse üçte biri “off-shore”dan yapılıyormuş gibi gösteriliyordu. “Off-shore” uygulamasının 2000 yılı krizinde de büyük rolü oldu. Tasarruf Mevduatına Garanti verileceği anlaşıldığında, bazı bankalar “off-shore”daki mevduatlarını yurda taşımaya başladılar.
Kuzey Kıbrıs da bir “off-shore” merkezi idi. Bu merkezler, sadece mevduat için kullanılmadı. Türkiye’deki bankalar, “off-shore” bankalarına büyük dövizler borç verip, Türk müşterilerine “off-shore” bankalarından kredi vermeye başladılar. Yurtdışından alınan borçlar da “off-shore” bankaları için alınıyor gösteriliyordu. Gerçekte ise, Türkiye’deki ana bankalar bu kredileri garanti ediyorlardı. Yine, “off-shore” bankalara verilen teminat mektupları karşılığında verilen nakit krediler “gayri nakdi kredi” gibi takip edilebiliyordu.
Neyse ki şimdi BDDK var.